Ebeveynler çoğu kez çocuğunun iyiliğini düşünerek, ona yardım ettiğini zannederek, tamamen iyi niyetle ve şefkatli bir şekilde ona kötülük ederler…
Evet yanlış okumadınız. Çocuklarına iyilik yaptığını, yardım ettiğini zanneden ebeveynler fayda sağlamak bir yana dursun, zararın en büyüğünü vermektedirler ne yazık ki.
Peki nasıl oluyor bu durum?
Annemiz yavrusuna kıyamadığı için ‘’O yorulmuştur şimdi, masasını ben toplayayım’’ diyor. Ayakkabı bağcıklarını kendisi bağlayabilecek olgunluğa eriştiği halde, çocuğu eğilip-kalkmasın, uzun süre uğraşmasın diye kendisi bir çırpıda bağlamayı seçiyor… Evde iş bölümü yapılırken anneye iş düşüyor, babaya iş düşüyor, ama sıra çocuğa gelince ‘’Neyse o daha çocuk’’ kararı veriliyor, ‘’Sen bizim işlerimiz bitene kadar oyuncaklarınla oyna tamam mı?’’ deniliyor. Veyahut bir misafirliğe gidildiğinde, annemiz-babamız çocuğun seslendirmesini yapıyor. ‘’Aç mısın?’’ diye soran ev sahibesine anne ya da baba yanıt veriyor, ‘’Yok yok, o aç değildir’’ Parkta çocuklarla oyuncak tartışması yaşanınca yine ebeveynimiz devreye giriyor, ‘’Hadi arkadaş arkadaş sırayla oynayın’’ diyor…
Öncelikle büyük bir samimiyetle söylüyorum ki niyetim ebeveynlerimizi eleştirmek değil, bilakis farkındalık oluşturup yüreklerine bir nebze dokunabilmek. Bu satırları yalnızca bir Çocuk Gelişimci olarak değil, Aile Danışmanı olarak da yazıyorum. Çocuk kalbini, ruh sağlığını, gelişimini düşündüğüm kadar ailelerimi de düşünüyorum. Zira size şimdi iyi geldiği için yaptığınız şeyler, çocuğunuzun kişiliğini şekillendirdiğinde sizin serzeniş ettiğiniz şeyler olacak… Elbette ki biliyorum, çocuğunuzu yorgun argın yerinden kaldırıp masasını toplatmaya gönlünüz razı gelmiyor ve siz yapıyorsunuz. Elbette ki biliyorum parkta ki bir tartışmaya dahil oluyorsunuz çünkü ne kendi evladınız ne karşınızdaki evlat üzülsün istemiyorsunuz.. Fakat şimdi üzülmesin diye her şeyi çocuğunuzun yerine yaparak onu mutlu ederseniz, ilerde göreceksiniz ki aslında hepsini kendi yapmalıymış, hepsinin altından kendi kalkmalıymış, siz yalnızca yol gösterici olmalıymışsınız… İşte bunu şimdiden anlayalım istiyorum hep birlikte.
Çocuğunuz eğer bir yeri dağıttıysa ve toplamadan kalktıysa, çok yorgun da olsa kalkıp toplaması gerektiğini göstermelisiniz. Zira birkaç tekrardan sonra ya sizin toplamanıza alışacaktır, ya da kendisi uyarıya gerek kalmadan alışkanlık kazanacaktır. Eğer sizin topluyor olmanıza alıştırırsanız, ‘Bu çocuk niye bu kadar dağınık?’ diye söylenme hakkınız doğuyor mu sizce? Bence hayır, zira davranış kazandırırken bunu siz aşıladınız…
Veya parkta bir akranıyla oyuncak tartışmasına girdiğinde, onun yerine siz müdahil oluyorsanız, ilerleyen zamanlarda “Bu çocuk neden kendini ifade edemiyor?” diye sorma hakkınız oluyor mu sizce? Üzülerek cevaplıyorum ki bence yine hayır, zira kendisini ifade etme kazanımını ona vermek yerine, onun seslendirmesini yaptınız..
Unutmayalım ki, hepimiz hayata karşı zorluklar yaşadıkça, düştükçe, bir şeyi çok isteyip de elde edemeyince şu an ki kendimiz olduk. Hatalarımızı gördükçe dersler alıp dikkatli olmayı öğrendik, zorluklar yaşadıkça sabrı-dirayeti öğrendik, o zorlukların ardından gelen mutluluğun kıymetini daha çok bilmeyi hissettik tüm kalbimizle…
- Fakat bizler çocuklarımız hiç düşmesin diye uğraşırsak, kalkmayı öğrenmesine de engel olmaz mıyız?
- Zorluk yaşamasın diye didinirsek, en ufak bir zorluk karşısında güçlü olmayı öğrenmesine de mani olmaz mıyız?
- Hiç üzülmesin diye çırpınırsak, üzüntülerle baş etmeyi öğrenmesinin de önünü tıkamış olmaz mıyız? Üzüntülerin arkasından mutluluk geleceğine dair umudu da öğretmemiş olmaz mıyız? Peki ya hüznünün ardından gelecek mutluluğa şükürcü olmayı, kadir kıymet bilmeyi?
- İstediği bir şey olsun, içinde kalmasın diye yeri geldiğinde kendimizi bile bu denli hırpalarsak, istediği şeyler için mücadele etmeyi, sabretmeyi, dua etmeyi öğrenmesinin de önüne geçmiş olmaz mıyız?
Yani demem o ki; bırakalım çocuklarımız biraz düşe kalka öğrensinler, biraz zorlansınlar, mücadele etsinler, azmetsin dua etsinler… Emin olun bir kez düşecek, iki kez düşecek, ama üçüncü kez düşecek olsa dahi hayata karşı daha tecrübeli düşecekler, kişiliğine bir artı atarak düşecekler…
Gelin birazda bu konu üzerinde ki araştırmalara bakalım. Aileleri tarafından bu şekilde yetiştirilen çocuklarda;
- Sorumluluk alma bilinci gelişmez.
- Kendini ifade etmekte zorluklar yaşarlar. Bu durum aynı zamanda dil becerilerini de çok büyük ölçüde etkiler. Yani sosyal gelişimleri ve dil gelişimleri oldukça olumsuz etkilenir.
- Problemlere karşı çözüm üretme yeteneğinde zorluklar yaşarlar. Yani bilişsel gelişim açısından da zayıflarlar.
- 2016’da Florida Eyalet Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmayagöre, bu ebeveynlerin çocukları, yetişkinliklerinde diğer çocuklara göre daha fazla sağlık sorunu yaş (Ne zaman uyumaları gerektiğini, nasıl giyinmeleri gerektiğini, ne kadar su içeceklerini daima ebeveynleri söyledikleri için, kendi vücut sistemlerini çözemezler.)
- Otokontrol becerisi kazanamazlar.
- Kendi yeteneklerini ve becerilerini keşfedemezler. Ve kendi yeteneklerine, içgüdülerine güvenemezler.
- Mary Washington Üniversitesi’nden araştırmacılar tarafından 2013’te yapılan bir başka çalışma, bu tür ebeveynler tarafından yetiştirilen üniversite öğrencilerinin depresyona daha meyilli olduğunu ve bu kişilerin genel olarak hayatlarından tatmin olmadıklarını gösteriyor. (Aileler çocuklarının rahatı bozulmasın, keyfi kaçmasın diyerek her zaman koşulları iyileştirdiklerinden dolayı, en ufak bir üzüntü bile onları depresyona sokmak için tetikleyici rol oynuyor.)
- Yine aynı araştırmadan çıkan başka bir sonuçsa, moral-motivasyon olarak diğer çocuklara göre daha zayıf yetişkinlik geçirdiklerine yöneliktir. (Şartlar her zaman istedikleri gibi olmayınca yaptıkları işe-ödeve veyahut okula-kariyere-aileye-eşe karşı moral-motivasyonlarının çok kolayca düştüğü kanıtlanmıştır.)
O halde ne diyoruz?
Çocuklarımıza yolu açmıyoruz, yoldan çekiliyoruz ve yolu kendileri açsınlar diye fırsatlar veriyoruz… Yolu temizleyen olmuyoruz ama o yolda yoldaş oluyoruz tabi ki… Hem de çocuğumuzun en güvenilir, en sevgi dolu yoldaşı…
Daima sevgiyle ve neşeyle kalın…