Çocuk için üretildiği söylenen her içerik, onlar için her zaman uygun olmayabilir.
Medya okuryazarlığı medya mesajlarına ulaşma, çözümleme ve iletme yeteneği olarak tanımlanabilir. Medya okuryazarlığı eğitimi küreselleşme getirileri, ekonomik dengeler, bilgi kirliliği içinde cevapları bulmaktan çok doğru soruları sormayı öğretir.
Günümüzde kitle iletişim araçlarının olumsuz etkilerinden korunabilmek ve bilinçli bir etkileşimin sağlanabilmesi ihtiyacı medya okuryazarlığı kavramını doğurmuştur. Medya okuryazarlığı, kitle iletişim araçlarıyla izleyici arasındaki iletişimin bilinçli ve sağlıklı bir etkinlik biçiminde gerçekleşmesini sağlamak amacını taşımaktadır. Televizyon, yaygınlığı ve görsel işitsel anlam aktarımı özelliğinden dolayı yetişkinler ve çocuklar üzerinde en etkili kitle iletişim aracıdır. Günümüzde çocukların da tüketimin hedef kitlesi olduğu ve onlara yönelik yayınların ağırlık kazandığı göz önüne alındığında ebeveynlerin çocuklarını televizyonun zararlarından koruyabilmeleri için medya okuryazarı olmaları önem taşımaktadır. Okul öncesi çocuklar televizyonun olumsuz etkilerine maruz kalmaya çok daha fazla açıktır. Bu nedenle okul öncesi çocuklarda televizyon izleme etkinliği, çocukların sağlıklı gelişimi açısından ebeveynlerin gözetimi altında olmalıdır.
Çocuklar küçük yaşlardan itibaren sözlü, yazılı, görsel metin ve imgeleri içeren iletişim araçlarıyla tanışmaktadır. Medya sektörü farklı iletişim formları aracılığıyla çocukların zihinlerini şekillendirirken, bu araçların çocuklar tarafından nasıl algılandığı konusu önem kazanmaktadır. Dijital teknolojinin yoğun olarak kullanıldığı günümüz iletişim ortamı, kullanıcılara büyük avantajlar sunarken, bir takım riskleri de beraberinde getirmektedir. Medyadan çocuklara ulaşan sayısız enformasyon karşısında seçici olabilmek noktasında medya okuryazarlığı konusu önem taşımaktadır. Medya okuryazarlığı eğitimi ile çocukların medya mesajlarını doğru analiz edebilmesi, yeni mesajlar oluşturma yetisine sahip olması, var olan tehditleri ve riskleri algılaması hedeflenmektedir. Burada amaçlanan çocukları izledikleri, okudukları medya metinlerinin kurgulanmış olduğu konusunda bilinç kazandırmak, sanal ve gerçek dünya arasındaki farkı kavramalarını sağlamaktır. Medyanın çocukların kendilerini gerçekleştirme, düşüncelerini özgürce ifade edebileceği bir platform olması yanında, onların zihinsel ve bedensel gelişimine zarar verebilen bir araç olduğu da unutulmamalıdır.
Medya, günümüzde her yeri kuşatıp kamusal ya da özel alan ayrımı olmaksızın her mecrada karşımıza çıkıyor. Artık yalnızca televizyon, gazete, radyo gibi geleneksel formlarda değil, ceplerimizde taşıdığımız akıllı telefonlarda da sosyal medya/dijital medya olarak hayatımızda yer alıyor. Medya aracılığıyla oluşturulan mesajlar, topluma ulaşırken çeşitli amaçlarla üretilirler ve her bir medya mesajının birer üreticisi vardır.
Toplumsal yaşam içerisinde, faaliyette olduğumuz her an, baktığımız, gördüğümüz, işittiğimiz birçok medya mesajı ile karşı karşıya kalıyoruz. Bizler medya ile ilgilenmiyor olsak bile, medya mesajlarının sınırsızca her ortamda dolaşımda olması ve karşımıza çıkması, bu mesajların doğru ve etkin şekilde alımlanması gerekliliğini de beraberinde getiriyor. Okuryazar olmak, medya mesajlarını doğru okuyabilmek ve yorumlayabilmek için yeterli değildir.
Çocukların erken yaşlardan itibaren kendini keşfetmesine, sosyalleşmesine katkı sağlayacak sanatsal etkinliklere ağırlık verilmesi, medya karşısında geçirilecek sürenin azaltılmasına yol açacaktır.
Küçük çocukların – özellikle 6 yaş altı çocukların – gözlemlediklerini uygulayarak, bir nevi kopyalayarak öğrendiklerini biliyoruz. Çevrelerinde gördükleri hemen her şeyi hafızalarına atıp, bu davranışları öğrendikleri şekliyle tekrarlarlar. Bu dönemde çocuğa sağlanabilecek zengin yaşantılar çocuğun gelişimini olumlu yönde etkiler. Bu nedenle anne – babaları bilgisayar kullanan çocukların bu teknolojiyi kullanmak istemeleri öngörülebilir bir durumdur. Ancak çocuk kategorisinde olan ve hala oyunla öğrenen ve de bunları alışkanlık haline getiren bu yaş grubu için, teknolojik cihazlar uygun yöntem ve dozda çocukların kullanımına verilmelidir. Yani anaokulu sınıflarında kullanılan bilgisayarın sınıf ortamında bilgi alışverişi sağlayan bir öğrenme aracı olarak kabul edilmesi ve çocuklara bunun öğretilmesi gerekmektedir.
Ebeveyn ve Medya Okuryazarlığı
Türkiye’de aile yapısına bakmak gerekirse hala ataerkil düzenin etkisi altında olduğu görülür. Toplumsal cinsiyet kalıp yargıları oldukça belirgin bir biçimde ailedeki rol paylaşımındadır. Buna göre anne çalışsın ya da çalışmasın evde çocukların bakımı, sorunları ve eğitimleriyle ilgilenme rolünü üstlenirken baba evin maddi gereksinimlerini karşılama ve otorite olma rolünü üstlenir. Araştırmaya katılanların da yalnızca 5’i babadır. Büyükşehirler ve yüksek eğitim düzeyine sahip ailelerde bu roller babayla paylaşılmaya başlansa da çocukların bakımını üstlenen birincil rol anneye aittir. Bu durum annenin iş yükünü arttırmakta ve çocuklarına kaliteli vakit geçirme şansını ortadan kaldırmaktadır.
Ebeveyn olmak anne için de baba için de zor ancak keyifli bir sorumluluktur. Modern gündelik hayatın yükünü hafifletmek, dinlenmek için toplumun diğer fertleri gibi anne ve babalar da televizyon seyrederler. Haberleri izlemek, dünyada olanları takip etmek, eğlenmek ve öğrenmek için işten gelince televizyon izlemek yaygın bir alışkanlıktır. Bu durumda özellikle okul- öncesi çocukları olan ailelerde çocuk da televizyonun açık kaldığı zamanlar boyunca aile fertleriyle birlikte televizyon seyretmektedir.
Çocuğun televizyon seyretmesini engellemek ya da diğer medya araçlarının iletilerinden uzak tutmak günümüz şartlarında mümkün görünmemektedir.
Okul öncesi dönemdeki çocuklara teknoloji kullanımını doğru aktarabilmek için ilgili öğretim üyelerinin konu hakkında yetkinlikleri ve bilgi birikimleri oldukça önemlidir. Burada öğretmenlerimizin üstlendiği görevin kritikliği ortaya çıkmaktadır.