Herkes ilişkileri sağlıklı veya sağlıksız yürütür. İnsan kendini bir başkasıyla olan ilişkisinde tanır. Eksik ve fazla yönleriyle yüzleşir. Çok mutlu olabilmek de vardır kaderinde mutsuz olup sürdürememek de vardır. İlişki içinde her durumu barındırır çünkü. Başlangıcının nerede ve nasıl olacağını bilmediğiniz, sonunuzu ellerinizle yazamadığınız dipsiz bir kuyu gibidir.

İlerleyebilmek için bu kuyuda yüzmeyi bilmeniz yetmez, bir kaşık kadar suda boğulmak varsa kaderinizde kulaçlarınız nafile kalır zaten.

Sağlıklı olan ayrı iki insan kalabilmek ve öyle başlayabilmektir aslında ilişkiye.
Çok az insan kendiliğini korur bu alanda. Kendi kalabilmeyi, ona benzememeyi belki bağdaşık olmamayı. Hatanız her ilişkiyi öncekiyle kıyaslamanız olur. Kimseyi önceki ilişkisiyle yargılayarak tanıyamayız, çünkü bir kişinin bağlanma şekli, belki güven duygusu belki de bunu yaşayış biçimi anneyle ve babayla yaşadığı ilişkiden temellenir. Sizde yada başkalarında ailesinden gelen ilişki biçimini tekrarlar durur.

Her ilişki temiz bir zeminde başlar ama yapısı gereği yıpranabilir, kırılabilir, kaos içine girilebilir. Çünkü kimse kimsenin her şeyi olamaz. Sevgiye önce aileden doyan olmak. Annenin doyuramadığı bir çocuk varsa ve bu yetişkin olarak ilişkide sizin karşınıza çıkmışsa bunu zaten siz hiç doyuramazsınız.

Arayışınız hep aynıdır. Romantik, akıllı, zeki ve farklı… Ya da kendi huyunuza göre kendi seçeceğiniz özellikler. Seçtiğiniz kişi özellikle yaralıysa ve düzeltilmeye ihtiyaç duyan biriyse sevginizin adı artık fedakarlık ve vericiliğe doğru yönelir.

Siz aslında onda kendinizde gördüğünüz yaraları onarır, yine kendinize yönelirsiniz.
Çocukluk döneminde sevilmemiş bir bireyle birlikteyseniz bu güvensiz ve kontrolcü bir yetişkin haliyle karşınızda durmaktadır.

Sizi terk etmek onlar için kontrol mekanizmasıdır. Sabit bir ilişkide kalmak onlara endişe verir çünkü terk edilmekten çok korkarlar. En iyisi ben terk edeyim biçimidir bu. Sevemeyen insanı sevilmekte rahatsız edecektir çünkü. Zaten kendini sevmeyen her insan şöyle düşünmektedir. ”Beni seviyorsa demek ki o da değersiz, çünkü ben bile kendimi sevmezken bir başkası beni nasıl sevebilir.”

Zihniniz özlenmeye, sevilmeye, değer görmeye ve ilgiye her zaman muhtaçtır. Ama bunları bir başkası olmadan da kişi kendine sunabilir. Eğer sunmuyorsa her boşluğa düştüğünde başka birinden talep eder. Sevgi burada bir yemek masasıdır, kişi sofraya aç oturmuştur. Öyle ki önüne geleni yer, neden ve nasıl olduğunu bile bilmeden. Sonunda pişmanlık ve hazımsızlık önce kendini sonra herkesi elbette rahatsız eder.

Çocukluk döneminize ait olan hala size oradan seslenen halleriniz var yeter ki duymak için kulak verin. Bugün ki ilişki biçiminizi tek bir şey etkiliyor. Aileniz. Nasıl bir evde büyüdünüz? O evde sevgi var mıydı?

Sevgiyi ilk nasıl tattınız? Tadabildiniz mi ya da? Ebeveyninizden gerekli ilgiyi ve sevgiyi göremediyseniz artık suçlu aramayın. Yetişkin her birey kendi kendisinin ailesidir artık.
Yıllarca arayıp da bulamadığınız o sevgiyi önce kendinize vererek başlayın. Şefkat ilk ve önce kendine olandır. Kendine veremeyen başkasına veremeyeceği gibi alamaz da zaten.
Hayatla savaşınızı besleyecek değil bunu barışa dönüştürebilecek ilişkiler seçin kendinize.
Bu kendinize verebileceğiniz en değerli hediye olur. Her şekilde herkesin bir savaşan yönü vardır çünkü. Bazı kişiler bu savaşı arttırır, bazıları ise yatıştırır. İşte iyi ki geldin ve iyi ki gittin tam da burada anlamını bulur.

Ayrılırken tanırsınız birlikte olduğunuz insanı, insan başlarken değil kaybederken tanıtır çünkü kendini. Artık kaybedeceği bir noktası kalmadığından özgürdür ve kendini çok daha iyi açacaktır. Ayrılıkların üzüntüsüne kendinizi boğmak yerine öğrenme kısmına adayın kedinizi.

Bu insan size ne öğretti ve ne öğretmeye devam ederek gidiyor? Her insan bir hikayedir ömürde. Her hikayede bir son vardır. İşte bu yüzden hoş geldin diyebiliyorsak, elveda da edebilmeli. Hayat her an yeniden başlıyor… Sen kendine izin verdiğin sürece..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir