Mehmet Bey öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için tekrardan çok teşekkür ediyoruz.

  1. Mehmet Bey bize kendinizden kısaca bahseder misiniz?

1989 Uşak doğumluyum. İlköğretim ve lise eğitimimi Uşak’ta tamamladıktan sonra üniversite eğitimi için İstanbul’a yerleştim. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümünde okudum.

Standart bir Anadolu ailesinin tek oğluyum. 12 sene yarı profesyonel voleybol oynadım. Galatasaraylıyım. Hagi’den sonra hiç maç seyretmesem de. Akrep burcuyum. Sanat, tarih ve edebiyata ilgi duyarım. Okuduğum bölümle alakalı felsefeyi de çok severim. Boş zamanlarımı tiyatro, spor, kültürel seminer ve söyleşiler yanında sinema ile değerlendiririm. Hayatımı oyuncu olarak devam ettirmekteyim.

  1. Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz?

Üniversitede okurken aynı zamanda çeşitli firmaların damatlık kataloglarında fotomodellik yaptım. Sıkı bir tiyatro ve sinema izleyicisi olduğum için ilk oyunculuk teklifi geldiğinde heyecanlanmıştım. Bana teklifi getiren firma, oyunculuk eğitimi almam gerektiğini söyledi. Bana özel oyunculuk dersini bir tiyatro yönetmeninden ve bir tiyatro oyuncusundan aldım. Ben eğitimi alıp hazır hale geldiğimde oynayacağım dizi, yayından kaldırıldı. Sonra bir menajer ile yola devam edip sektöre başka bir dizi ile girdim. Sonrasında özel tiyatrolarda oynadım. Akabinde İstanbul Devlet Tiyatrosu’na kabul edildim. Ardından sinema filmi ve nihayet Diriliş Ertuğrul dizisi ile izleyici karşısına çıktım.

  1. Oyunculuk için ne gibi eğitimler aldınız?

Biliyorsunuz; tiyatro, sinema, televizyon işleri, artık ülkemizde de gelişmiş ülkelerdeki gibi son derece profesyonel ilerliyor. Çok başarılı oyuncularımız, yönetmenlerimiz, yapımlarımız var. Ben de bunun gereği olarak beş farklı oyuncu koçundan özel dersler aldım.

  1. Oyuncu olmaya karar verdiğinizde ailenizin tepkisi nasıl oldu?

Başlangıçta ailemin tepkisi pek de olumlu değildi açıkçası. Türkiye şartlarında bu mesleğe talip olmak demek, sonunu göremediğiniz bir yola girmek demektir. Esasen hayatın genel seyri böyle ama oyunculuk açısından baktığınızda biraz daha muammalı bir tablo oluyor. Büyük emeklerle çekilen bir dizi, birkaç bölüm sonra yayından kaldırılabiliyor mesela ya da hakikaten kaliteli bir film, gişede hak ettiği karşılığı bulamayabiliyor. Dolayısıyla onlar daha çok okuduğum bölümle alakalı akademik bir kariyer üzerinden gitmemi istediler. Ya da maaşı belli, sigortalı, garantili bir iş yapmamı beklediler. Standart bir Anadolu ailesi demiş miydim? J Ama tabii bendeki kararlılığı görünce onlar da kabullendi. Artık alıştıklarını da söyleyebilirim.

  1. İyi bir oyuncu olmanın kriterleri nelerdir?

İşin artık profesyonelleştiğinden bahsetmiştim. İyi oyuncu olabilmek için muhakkak profesyonel eğitim almak şart fakat bunun temeli elbette yetenek. Oyunculuk yeteneğinizin olması gerekiyor. Aslında her meslekte olduğu gibi oyunculukta da profesyonel eğitimle geliştirilmiş yeteneğin esas olduğuna inanıyorum. İyi oyuncu; kendini daima geliştiren, birçok donanıma sahip, iyi gözlem yapabilen ve sürekli okuyan, empati yapabilmeyi ve içselleştirmeyi başarabilen kişilerden olur.

oyuncu mehmet pala

  1. Türkiye’de dizi çekmenin zorlukları nelerdir?

Maalesef ülkemizde dizi süreleri çok uzun. Ortalama bir bölüm dizi, bir sinema filmi süresine denk geliyor. Bu da çalışma şartlarını, işin performansını ve yapılan işin kalitesini olumsuz etkiliyor. Biz her hafta bir sinema filmi çeker gibi bir bölüm dizi çekiyoruz. Daha uygun çalışma şartları olursa ülkemizde zaten büyük aşama kaydeden diziler, çok daha kaliteli hale gelir bence.

  1. Bir dizi ya da filmde rol alırken dikkat ettiğiniz durumlar nelerdir?

Öncelikle teklif edilen karakteri, titizlikle ve defalarca okuyorum. Eğer onu içime sindirip; “Evet, ben bu adam olabilirim.” diyorsam ve buna ilk önce kendim inanıyorsam izleyiciye inandırmak daha kolay oluyor. Bizim meşhur Türkan Şoray yasalarımız vardır sektörde. J Elbette benim de kurallarım var. Kuralı olmayanlara saygı gösteriyorum tabii. Kendim içinse bazı roller içinde bulunmaktan rahatsız olurum ve tercih etmem.

  1. Dizilerde oynadığınız karaktere hazırlanmak için neler yapıyorsunuz?

Defalarca okuyorum. Sonra empati yapıyorum. “Ben olsaydım…” demiyorum hiçbir zaman; “Ben O’yum ve şimdi ne yaparım?” diyorum. Karakteri içselleştirdiğimde, ona eğitimimi ve tecrübemi eklediğimde ekranda ya da sahnede O oluyorum.

  1. Sevilen dizi “Diriliş”deki “Kutluca” karakteri izleyiciler tarafından oldukça çok sevildi. Karakterin bu kadar çok sevilmesi sizi endişelendiriyor mu?  İzleyicilerden ne gibi tepkiler alıyorsunuz?

Çok sevildi ve birçok gence örnek oldu. Adalet nedir, sadakat nedir, liyakat nedir, ciddiyet nedir, alp olmak nedir, alpbaşı olabilmek nedir,  şehitlik nedir… gibi sorulara cevap verdi Kutluca. On binlerce insanın takdirini alabilmek çok gurur verici. Gelen mesajlar, yorumlar, haberler… Benim de oynamaktan büyük keyif aldığım karakterlerden biridir.

  1. Örnek aldığınız oyuncular kimlerdir?

Şener Şen, Haluk Bilginer.

  1. “Keşke ben oynasaydım” dediğiniz bir rol var mıdır?

Evet, var. Scarface filmindeki Tony Montana! Hep antisosyal kişilik bozukluğu olan bir adamı oynamak istedim. Bakarsınız oynarım yakında, belli olmaz. 🙂

  1. İleriye dönük projeleriniz nelerdir?

Ben gelecek için pek de plan yapan bir adam olamadım hiç. Bu belki biraz kadercilik gibi algılanabilir ama değil. Yani köşeye çekilip akışa bırakmak, kenardan izlemek, edilgen olmak gibi değil. Bunu belki tevekkül kavramıyla karşılamak daha doğru. Elimden gelenin en iyisini yaparım. “Gayret bizden, takdir Allah’tan” sözümüz malum. Bunun ifade ettiği anlamı tatbik etmek, diyebilirim.  Böyle olunca her şartta şükrederek hayatımı sürdürmek daha kolay oluyor ve kendimle, dolayısıyla dünyayla barışık kalıyorum.

mehmet pala kimdir

  1. Yazılar yazdığınızı da biliyoruz. Bu alana nasıl adım attınız?

Liseden itibaren edebiyata düşkünlüğüm vardır. Belki ailemde de edebiyatçıların olması edebiyatı bana sevdirdi. İçindeki sevgiyi sözlere nakış nakış işleyen şairlere hep özendim ve ben de yazdım. Yazılarım ve şiirlerim çeşitli dergilerde yayınlandı, yayınlanmaya da devam ediyor.

  1. Yoğun temponuza rağmen kitap okuduğunuzu biliyoruz. Son okuduğunuz ve şu an okuduğunuz kitap nedir?

Sait Başer’in Post Yayın’dan çıkan “Yitik Yurdun İçinde” ve “Selam Söyle” adlı kitaplarını okudum. Şu an okuduğum kitap da İskender Pala’nın “Abum Rabum” eseri.

  1. Sanatın evrenselliğine mi yoksa ulusallığına mı inanıyorsunuz?

Sorular zorlaşıyor. J Ben böyle ikircikli durumlarda taraf tutmamayı tercih ediyorum, ya… ya… demek yerine hem… hem… diyorum. Yani sanatın hem ulusal hem evrensel unsurları olduğunu düşünüyorum. Her milletin, toplumsal normlarında olduğu gibi sanat ürünlerinde de mesela hırsızlık kötüdür. Hırsızlık kötüyken yine mesela yardımlaşma iyidir. Yani son tahlilde genel geçer evrensel kabuller, sanatta da yerini öylece bulur. Tabii ki ulusal yorumlarla. J Sizin toplumsal şartlarınız eğer normal yollardan yardımlaşmayı mümkün kılmıyorsa pekala Robin Hood etrafında toplanır, zenginlerden alıp fakire dağıtılan bir sistemi yüceltirsiniz. Fakat içinde bulunduğunuz durum ne olursa olsun zenginlere toptan bir cezalandırmayı içinize sindiremiyorsanız sadece zalim olan Bolu Beyi’ni cezalandıran Köroğlu’nu yaratırsınız. Yahut sınıflı toplumunuzun icabı olarak masallarınızda prensler ve prensesler, sadece birbirleriyle evlenebilir. Prens veya prenses değillerse de olurlar. J Fakat bizde sınıflı toplum hiç olmadığından Keloğlan; Keloğlan olarak padişahın kızını sever, Keloğlan haliyle padişahın kızından aşkına karşılık bulur ve Keloğlan haliyle padişahın kızıyla evlenir.  Toplumsal statüsünde değişiklik ihtiyacı duymaz. Bütün bunları prens, şehzade, beyzade vs. olduğu için değil “akıllı, dürüst, çalışkan…” olduğu için başarır.

Biraz uzattım ama bu açıdan düşününce evrensel – ulusal tartışmasının temelsiz olduğu da görülecektir. Yani siz milli birikiminizi sürekli yenileyerek ürün ortaya koyduğunuzda evrensel birikime de dâhil olup katkı vermiş oluyorsunuz. Her millet kendi milli algısıyla ürünler yarattığında evrensel kültür de renklenecek, kalitesini arttıracaktır.

  1. Superman, Hulk, Spiderman desek?

İşte, aynı kapıya çıkıyor. Bunların hayal mahsulü, değersiz, boş şeyler olduğunu iddia etmiyorum elbette. Aralarında beğenerek izlediklerim de var. Fakat bunlar Amerikan halkının dikkatiyle ortaya konan ürünler. Kendi içinde elbette değerlidir ama bize ne söyler, ne kadar söyler? Tarih içinde yüzyıllardır sayısız kahraman çıkarmış bir milletin fertlerine kendi içinden rol modeller çıkaran sanat ürünlerimiz bir elin parmaklarını geçemiyorsa şapkamızı önümüze koymamız gerekir. Bu röportajı okuyan herkes örneğin Ömer Halisdemir, Fethi Sekin, Eren Bülbül… isimlerine aşina. Hani kanlı canlı önümüzde duran kahramanlarımız yerine Örümcek Adam’a mı kulak kabartalım?

Bunları hamasi duygularla söylemiyorum. Bugün sanatın siyasetten arınmış olduğunu söyleyebilir miyiz? Yani Rambo, Amerika’nın; Sherlock Holmes, İngiltere’nin uluslararası prestijinden bağımsız olarak düşünülebilir mi? Jean Valjean’ı defaatle affeden papaz, sadece roman kurgusu icabı mı öyle davranıyor? Elbette sanatı sosyal ya da siyasi şartların tetikçisi olarak görmemek gerekiyor ama durumu da tespite mecburuz.

Oyuncu Mehmet Pala İletişim Bilgileri

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir