Hepimizin sahip olduğu bir korku vardır ya da kısa bir süre de olsa korku duygusunu tatmışızdır. Bu bize insan olduğumuzu hatırlatır. Kimimiz karanlıktan, kimimiz sosyal ortamlarda konuşmaktan, kimimiz köpekten kimimiz de terk edilmek, bağlanmak gibi daha soyut birçok örnekten korktuk ya da hala korkuyoruz. Yaşadığımız korkuların devam eden korkulara dönüşmesinde, beynimizin bu durumu kalıcı şekilde öğrenmesinin önemi büyüktür. Bu öğrenmeyi ise deneyimleyerek gerçekleştirmektedir. Bu deneyim direk bizim yaşadığımız sıkıntı verici bir durumdan öğrendiğimiz bir bilgi olabileceği gibi bir başkasının deneyimini görmemiz ya da duymamız şeklinde de olabilmektedir.
Bir örnekle anlatacak olursak; erken çocukluk dönemi kendimiz, dış dünya ve geleceğe ilişkin inançlarımızın temellendiği önemli bir evredir. Erken çocukluğunda bir köpek ile olumsuz deneyim yaşayan bir çocukta, köpek korkusu gelişebileceği gibi, ebeveyninin böyle bir deneyimini çocuğa, fark etmeden de olsa (örn. beden dili ile) “köpek tehlikelidir” mesajını vermesi ile de gelişebilmektedir. Biraz daha soyut bir örnek üzerinden konuya yaklaşacak olursak; erken çocukluk döneminde sevilmediğine dair bir inanç geliştiren bir çocuğun bu inancı, yetişkinliğinde özellikle bu inancı destekleyen, terk edilme gibi bir yaşam olayını deneyimlediğinde ya da tam tersi çok sevildiğine dair inancını desteklemeyen, terk edilme gibi bir yaşam olayını deneyimlediğinde artık pekişecektir. Bu durumda terk edilmek onun için bir korku olacak ve terk edilmemek için belirli kurallar geliştirecektir. Belki de yine terk edileceğim korkusuyla bir ilişkiye girmekten, bağlanmaktan korkacaktır.
Soyut ya da somut korktuğumuz şey ile karşılaştığımızda beynimiz tüm vücudumuzu alarm durumuna geçirmektedir. Bu alarm ile birlikte kalbimiz daha hızlı çarpmaya ve nefes alış verişimiz artmaya başlayacaktır. Tüm bunları yapma nedeni ise hayatta kalmak istemesidir. Yani daha çok oksijen almak için nefes alış verişini arttırırken, daha fazla kan pompalamak için de kalp atışını arttırmaktadır. Hayatta kalmak için seçenekleri ise savaş ya da kaç… Öğrendiğimiz korkularımıza da sıklıkla vermeyi seçtiğimiz tepki kaçmak olmaktadır.
Dolayısıyla korkuya, yalnızca bir duygu demek yanlış olacaktır; arkasında bir düşünce ve sonrasında gelen bir davranış da barındırmaktadır. Korkularımıza karşı geliştirdiğimiz kaçma stratejileri ile yaşamımızı geçirmek de bir tercih olabilir; ama bu bizi rahatsız ediyorsa burada korkularımızın altında yatan düşüncemizi ve aslında onların düşüncelerimizde büyüdüğünü fark ederek onlara temas etmemiz çok önemli… Her deneyimin bir önceki ile aynı olacağına dair bir kanıtınız var mı?