“Hayatta çözüm diye bir şey yoktur. Sadece hareket halinde olan güçler vardır. Bu güçleri uyandırdığınız anda, çözümler kendiliğinden gelecektir.”

Antoine de Saint-Exupery (Küçük Prens’in Yazarı)

Bu güçler bizde var olan ancak uyandırılmayı bekleyen içsel kaynaklarımız ve doğamızda var olan yasalardır. Bunların varlığını fark ettiğimiz ve dönüştürmeye başladığımızda yaşamımızdaki değişiklikler bizi şaşırtmaya başlar.

Evet hayat biz isteklerimize ulaşmak için çabalarken başımıza gelenlerle baş etmek zorunda bırakır bizi, ancak tüm bunların da üzerine çıkabilmenin mümkün olduğu ve dileklerimizin bir bir oluştuğu dönemler vardır. Böyle dönemleri, dönüşüm zamanı diye tarif edebiliriz.

Gerçekten hayatın “dönüşüm zamanına” geçebilmesi için neler yapabiliriz? Bu yazımda sizin ile bunları paylaşmak istedim. Biliyorum bu konularda son yıllarda o kadar çok yazı, kitap ve öneri ortaya çıktı ki sizler de hangisinin gerçekten işe yarayabileceğini bilemez oldunuz. Bazıları çok doğru ifade edilmiş yanlış veya eksik bilgiler, bazıları ise eksik veya yanlış ifade edilmiş doğru bilgiler… Her ne olursa olsun tüm bunların ışığında ve ötesinde biz ‘YARATICILIĞIMIZI’ ortaya koyarak kendi hayatımızı oluşturabilecek güçte tanrısal varlıklarız. Evet, bilinçdışında bir noktada Tanrı Bilinci ’ne bağlı, yüksek benliğimiz aracılığı ile Evrensel zihin ile bağlantıdayız. Ancak bu çok yüksek frekanstaki enerji boyutlarına uyum sağlamamız hayatımızın bir çok alanında imkansızlaşıyor. Egomuzun sağlıksız, derinliksiz ve çeşitli defalar erozyona uğramışlığı zihnimizi negatifleştirdiği gibi bun bağlı olarak da duygularımızı olumsuz etkiliyor. Bunlardan dolayı bir türlü kendini gerçekleştiremeyen/evrim yapamayan ruhumuz acı çekerken düşünce kalıplarımız her geçen gün daha da negatifleşiyor. Bu durum olduğu gibi hayatımıza yansıyor ve biz bir türlü istediklerimizi yaratamaz ve baş edemez oluyoruz.

Kontrollü yaratıcılıktan çok kendiliğinden yaratıcılığa ulaşmamız gerekiyor. Ancak kendiliğinden yaratıcılık bizi hayatın dönüşüm zamanına taşıyabilir.

Öyleyse kendiliğinden yaratıcılık nedir?

Öncelikle düşünce ve duygularımızın da güçlü enerji formları olduğunu bilirsek, onların frekans ve rezonansları ile ilgilenebiliriz. Ve düşünce ve duygularımızın frekanslarını yükseltmekle başlayıp, evrensel zihin ile rezone etmesini sağlamak bizim bu hayattaki en önemli misyonumuz olmalıdır. Ancak bu şekilde yüksek enerji boyutları ile aynı titreşim seviyesini yakalayabilir ve ruhumuzun kendini gerçekleştirmesini sağlayabiliriz. Bu da hayatın her alanında kendimizi olduğu gibi kabul etmek, SEVMEK ve DEĞER vermekle oluşmaya başlar.

Hayata ve kendimize dair her şeye korku ve kaygı yerine SEVGİ ile bakabilme gücümüzü harekete geçirmek en önemli işimizdir.

“Kendiliğinden yaratıcılığı” hayata geçirirken “dönüşüm zamanını güçlü bir şekilde tetikleyen ışık” tan faydalanabiliriz.

Işık sevgidir. Her şeyi ve öncelikle kendini sevme gücünü yaşatır. Sevgi enerjisinin kaynağı gibidir. Işık, evrendeki en büyük güçlerden biridir. Onu her yerde olabilen bir canlı varlık olarak düşünebiliriz. Kudretli bir dönüştürücüdür. Her yeni yıla girerken bu seneden beklentilerinizi yaratabilmek için öncelikle arınmak, geçmişin olumsuz izlerini bırakabilmek ve geleceğe olumlu düşünce ve duygularla bakabilmek gerekir. Işık enerjisi bu yolda size yardımcı olacaktır. Işığı kudretli bir dönüştürücü olarak kabul edebiliriz. Bundan dolayı evrenin içinden geçmekte olan ışık dalgası o kadar çok değişim yaratmaktadır. Işık titreşimimizi yükseltebilir, olumlu düşüncelerimizi güçlendirebilir ve kalbimizi açabilir.
Onunla bağlantı kurup, onun bu gücünü pozitif amaç ve dileklerimiz yönünde harekete geçirebiliriz. Böylece hem kendimizi, hem de çevremizi onurlandıran hayırlar yaratabiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir