Antik Yunan’da, son derece yakışıklı ama bir o kadar da kibirli genç bir delikanlı varmış. Etrafındaki herkese kırıcı ve sert davranan, hiç kimseyi kendisine layık görmeyen, onu seven kimseleri küçümseyerek aşağılayan Narkissos. Bu tavırlarından dolayı tanrılar Narkissos’u kendisine aşık olmakla cezalandırmış.
Bir gün Narkissos sudaki yansımasına bakarken gördüğüne aşık olmuş. Her gün su kenarına giderek kendi yansımasını izlemeye başlamış. Fakat ulaşması, sarılması, dokunması imkansız.. Bu umutsuz aşk Narkissos’u günden güne eritmiş ve ölümü de su kenarında olmuş. Tanrılar tanrısı Zeus, ibret olsun diye onu mis gibi kokan, çiçek açan ama yalnız Nergis Çiçeği (Narcissus) haline getirmiş. Kaynağında kendisini aşırı beğenme yatan bu rahatsızlığın adı da mitolojideki Narkissos karakterinden ortaya çıkmış.
Zaman zaman hepimiz aynanın karşısına geçtiğimizde kendimizi överiz veya elde etmek istediğimiz bir şey olduğunda çevremizdeki herkesin bu isteğimiz etrafında birleşmesini isteyebiliriz. Sabah çok neşeli uyandıysak ya da o gün kendimizi beğendiysek kendimize iltifatlar edebiliriz, bir başarımız karşısında ne kadar harika olduğumuzdan söz edebiliriz. Sanıyorum ki kimse eleştiriden hoşlanmaz ya da herkes kendisinin bir şekilde özel olduğunu düşünür. Fakat bu durum empati yoksunluğuna, kıskançlıkla birleşen kibir duygusuna, sürekli hayranlık duyulması beklenmeye uzanmaz. Burada ele aldığım konu bir kişilik bozukluğu ve kişilik bozukluğu yaşayan kişi çevrenin kendisine uymasını bekler çünkü yaşadığı durum onun için çok normaldir, egosuyla birleşmiştir.
Kendi dışındaki bireylerin düşüncelerine ve isteklerine ilgisiz kalan, kendini beğenen, diğer insanların yaşadıklarına ve yaşattıklarına duyarsız kalan, hep kendisini ön plana çıkarmak isteyen kişilere narsistik denir. Narsistik kişi kendisini başkasının yerine koyamaz bu nedenle empati yaparak karşı tarafı anlayamaz. Aslında sürekli olarak kendileri ile meşgul olan bu kişiler iç dünyalarında kendilerini değersiz hissederler. Temellerinde düşük benlik saygısı vardır. Herhangi bir kişinin onları eleştirmesine gelemezler, sadece onay ve ilgi beklerler. Ona hayranlık duymayan bir kişi olduğunda öfkelenebilir, kırılabilir ve o kişiyi küçümseyebilirler. Kendi istekleri ve amaçları için insanları kullanırlar çünkü güç ve sevgide bir sınırları yoktur, doyumsuzlardır. Narsistik kişi kendisini en özel olarak görür. Eş ve arkadaş seçimlerinde dahi sürekli yüksek bir konumda bireyleri seçerler tabii daha yüksek konumdakini bulduklarında yanlarındaki kişilerden de vazgeçerler. Narsistik kişinin benlik duygusu yakınlık kurmaya ya da korumaya değil “kazanmaya” odaklıdır.
Narsistik kişilik bozukluğu, erken ergenlik döneminin başında aşağıdaki belirtilerden çoğunun varlığıyla görülebilir;
- Kendi önemini aşırı biçimde görme,
- Kişinin sürekli kendi başarısı, güzelliği/yakışıklılığı ve zekası ile ilgilenmesi,
- Kendisinin özel olduğuna dair inanç,
- Yalnızca yüksek konumdaki kişilerle anlaşabileceğine dair inanç,
- Aşırı hayranlık duyulma ihtiyacı,
- Aşırı hak etme duygusu,
- Başkalarından yararlanmaya meyil,
- Empati yoksunluğu,
- Kıskançlık ve kibir duygusu.
Tedavisinde temel hedef kişinin bakış açısını değiştirmek ve empati kazandırmaktır ama asıl önemli olan bu hedefleri tedavi sürecinden sonra uygulamasıdır. Narsistik kişi psikoterapiye küçümseyici yaklaşır çünkü onda bir sorun yoktur ve terapinin onu aşağıladığını düşünür. Terapiye gelen narsistik kişi becerilerini geliştirmek, ben merkezci tutumunu yayabilmek ve tekrar başka insanları etkileyebilmek amacıyla gelir. Çalıştıkları uzmanın sürekli onu övmesini, şımartmasını ve hayranlık duymasını beklerler yoksa öfkelenip terapiye gelmeyi bırakırlar. Bu nedenlerden dolayı narsistik olan bir kişinin tedaviye devamı için başta ona istediklerini sınırlı ölçüde vermek gerekir.