Merhaba Sinan Bey Kadinja.com olarak üroloji üzerine yapmak istediğimiz röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz.

  1. İlk başta sizi tanımak istiyoruz. Bize kendinizi tanıtır mısınız?

24 yıldır üroloji alanında çalışmaktayım. 1995 yılında Hacettepe Üniversitesi İngilizce eğitim yapan Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. Aynı yıl Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı’nda üroloji ihtisasına başladım. 2000 yılında Memorial Sloan Kettering Cancer Center, New York (ABD) hastanesi Üroloji Bölümü’nde dünyaca ünlü Prof. Dr. Peter Scardino ile prostat kanseri ve sinir koruma üzerine çalışmalar yaptım. Kasım 2000’de Hacettepe Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı’nda “üroonkoloji” üst ihtisasına başladım. Eylül 2002’de TÜBİTAK NATO B1 Yurtdışı Doktora Sonrası Araştırma Bursu ile 1 yıl süreyle Miami Üniversitesi Tıp Fakültesi, Florida (ABD) bünyesinde “üroonkoloji” alanında üst düzey klinik ve laparoskopik cerrahi, ve deneysel çalışmalarda bulundum. Temmuz 2005’e kadar Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı’nda üroonkoloji uzmanı olarak çalıştım. Takiben Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Başkanı olarak göreve başladım. Aralık 2007’de “Doçent” ünvanını ve Şubat 2013’te “Profesör” ünvanını aldım. Yayınlanmış 165 makale ve bildiri ve 8 kitap bölümüm bulunmaktadır.

  1. Üroloji alanını neden seçtiniz?

Kadın, erkek ve çocukların tüm yaşamları boyunca ürolojik rahatsızlıkları olabilmektedir. Bu hastalıklar, ilaç tedavisi, minimal invaziv yöntemler, endoskopik yöntemler, laparoskopi ve robotik cerrahi ile tedavi edilebilmektedir. Ayrıca inovatif tedavi yöntemlerinin uygulanmasına da açık bir alan olması nedeniyle üroloji alanını seçmiştim. Doğru bir karar verdiğimi zamanla gördüm ve bundan mutluluk duyuyorum.

  1. Üroloji hekimleri ülkemizde birçok kişi tarafından erkek doktoru olarak tanınmaktadır. Kadın hastalarda bu bakış açısı günümüzde değişmekte midir?

Aslında toplumda bilinçlenme arttıkça, üroloji alanının ne kadar geniş bir hizmet alanına sahip olduğu görülmektedir. Örneğin sistit, idrar kaçırma gibi kadınlarda sıkça rastlanılan sorunlarda artık sorunun doğru olarak ürolojik bir sorun olduğu bilinerek ilk başvurulan bölüm üroloji bölümü olmaktadır.

  1. Üroloji uzmanına hangi şikâyetlerde başvurulması gerekmektedir?

Genel olarak, karın ağrısı, yan ağrısı, göbek altında ve kasıklara vuran ağrı, karında kitle bulgusu, idrar yaparken yanma ve acı hissi, eşlik eden ateş, ağrılı veya ağrısız işemeyle birlikte idrarda kan görülmesi, bulanık ve kötü kokulu idrar yapma, sık idrara gitme, gece sık idrara gitme, taş düşürme, bulantı, kusma, idrar kaçırma, sıkışma, zor idrar yapma, hiç idrar yapamama, yüksek tansiyon,  kilo kaybı, eşlik eden iştahsızlık, kabızlık önemli ürolojik şikayetlerdir. Ayrıca erkeklere özel olarak sertleşme sorunu, penis eğriliği, boşalma bozuklukları (erken boşalma, geç boşalma, hiç boşalamama), boşalma sırasında ağrı, pelvik bölgede, testislerde, peniste ağrı, kısırlık, genital bölgede siğil, ciltte kızarıklık, yaralar, su kesecikleri şeklinde şişlikler, idrar yolunda iltihabi akıntı, kaşıntı veya ağrı, testiste şişlik, kızarıklık, cinsel sorunlar eklenebilir. Bebeklerde idrar yapma sorunları, idrar yaparken ağlama, sık idrar yolu enfeksiyonu ve ateşli hastalık geçirme, genital bölgede anatomik bozukluklar, idrar tutma alışkanlıkları, işeme bozuklukları, gece yatağı ıslatma, gece ve gündüz idrar kaçırma gibi bulgular bir üroloji uzmanına gitmeyi gerektirecek bulgulardır.

üroloji uzmanı sinan ekici

  1. Sistit, günümüzde birçok insanın karşılaştığı bir hastalık olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hastalıkla ilgili bilmemiz gerekenler nelerdir? Kimler bu hastalıkla karşı karşıya kalmaktadır? Kısaca bizi bilgilendirir misiniz?

Sistit, akut olarak gelişen yüksek ateşin olmadığı, idrar yaparken yanma, ağrı, sızı olması, sık sık işeme, acil işeme hissi ve mesane üzerinde duyarlılıkla karakterize bir hastalıktır. Bzen idrarda kanama da eşlik edebilir. Sıklıkla ergenlik çağının sonlarına doğru ve 20-40 yaş arası kadınlarda görülür. Bu yaş grubundaki kadınların % 25-30’u yaşamlarında bir kez sistit geçirmiştir.

Nadiren özel bir patolojiye bağlı (vezikoüreteral reflü,  mesane taşları, mesane kanseri, fistüller (vezikokütanöz, vezikovajinal), mesane içi yabancı cisimler) olabileceği gibi, sıklıkla hijyenik nedenlerle, cinsel aktiviteye bağlı enfeksiyon ajanlarının perine ve vajinal kolonizasyon sonucu sistit görülmektedir. Erkeklerde görülen sistit sıklıkla çocukluk yaşında sünnetsiz olanlarda, vezikoüreteral reflü ve işeme disfonksiyonu varlığında ortaya çıkarken, ilerleyen yaşlarda benign prostat hiperplazisi, prostatit, mesane taşı, mesane tümörü gibi hastalıkların varlığında görülmektedir.

Sistit bulguları görüldüğünde mutlaka üroloji uzmanına gidilmeli, tetkik yapılmadan antibiyotik dahil ilaç tedavisi alınmamalıdır. Çünkü, sistite neden olan nedeni ortaya çıkarmak zorlaşır, gereksiz tedavi verilmesine ve dirençli yeni enfeksiyonların oluşmasına zemin hazırlanır. Kronik sistit oluşumu tetiklenir. Tedavi sırasında dahi yüksek ateş görülmeye başlanılmışsa enfeksiyon böbreğe ilerlemiş ve böbrek enfeksiyonuna (akut pyelonefrit) neden olmuş olabilir. Sistit geçirmiş kadınların % 50’sinde 1 yıl içinde aynı enfeksiyon ajanının başka bir serotipiyle veya farklı bir enfeksiyon ajanı ile ikinci kez sistit gelişmektedir. Bu nedenle sistit tanısı, tedavisi ve takibi hassasiyetle yapılması gereken bir hastalıktır.

Akut enfeksiyon tedavi edildikten sonra kontrolü yapılmalı ve eğer şüphe varsa  mutlaka altta yatan nedeni (taş, tümör, vezikoüreteral reflü) ortaya çıkarmak için ileri inceleme yapılmalıdır. Çünkü bazen tümör gibi çok daha önemli bir hastalığı maskeleyerek sistit eşlik edebilir.

Akut sistit dışında kronik sistit, interstisyel sistit, hemorajik sistit, amfizematöz sistit gibi sistit çeşitleri mevcuttur. Her birinin tedavisi de farklıdır.

sinan ekici ile röportaj

  1. Prostat, erkeklerin korkulu rüyası olmaktadır. Prostatın hastalıkları nelerdir? Prostat kanseri nedir? Prostat kanseri olan hastaların korkuları yerinde bir korku mudur? Tedavisi nasıl olmaktadır?

Prostat erkeklerde idrar kesesinin altında yer alan ve yardımcı üreme organı olarak görev yapan bir salgı bezidir. Asıl görevi spermin taşınması için gerekli sıvının üretimidir. Prostatın içinden “üretra” denilen idrar yolu geçer. Yaşla beraber prostat boyutlarında büyüme meydana gelir ve içinden geçen üretrayı sıkıştırarak idrar akışını zorlaştırabilir, hatta tamamen durdurabilir. Bu nedenle prostat hastalıklarının belirtilerinden birisi idrar yapmakta güçlüktür.

Prostat Hastalıkları prostat enfeksiyonları (prostatit), benign prostat hiperplazisi (BPH –prostatın iyi huylu büyümesi) ve prostat kanseridir.

Prostatitlerin sebebi çoğunlukla bakterilerdir; fakat bakteriyel kökenli olmayan prostatit de görülür. Akut, kronik ve kronik pelvik ağrı sendromu alt tipleri vardır. Prostatit tipine göre değişmekle beraber genelde ateş, titreme, sık idrara gitme, idrar yaparken yanma ve zorlanma, geceleri sık idrara çıkma, akıntı, pelvik bölgede ağrı, boşalma sırasında ağrı görülebilir.

İyi huylu prostat büyümesi her erkekte yaşlanmayla beraber hormonların etkisiyle prostat bezinde meydana gelen iyi huylu bir büyümedir. Bu büyüme 50’li yaşlarda erkeklerin %50’sinde görülürken, 90’lı yaşlarda her erkekte beklenen bir sonuçtur. Fakat her prostat büyümesi idrar şikayetlerine neden olmamaktadır. İyi huylu prostat büyümesi olan hastalarda gece idrara kalkma, idrar akımının zayıflaması, kesik kesik işeme, idrar yapmak için ıkınma, idrara başlamada zorlanma, idrarda çatallanma, idrarda kanama, idrar yaptıktan sonra mesanede idrar kalması hissi, idrar kaçırma (tuvalete yetişememe veya sürekli damlama) ve hiç idrar yapamama görülebilen şikayetlerdir. İyi huylu prostat büyümesi, prostatit ve prostat kanseri aynı hastada birlikte olabilir.

Şikayetlerin uzun zaman süreci içerisinde yavaş yavaş gelişmesi ve bu şikayetlerin hastalar tarafından yaşlılığın doğal bir seyri olarak algılanması, hastanın hekime geç başvurmasına ve bu nedenle de hastalığa bağlı komplikasyonların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

İyi huylu prostat büyümesi tedavi edilmediği zaman tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları, idrar yapamama, idrarda kanama, mesanede taş oluşumu ve en önemlisi böbrek yetmezliği gibi ciddi komplikasyonlara neden olabilir.

Prostatın iyi huylu büyümesi nedeni ile her ne yöntemle cerrahi tedavi uygulanırsa uygulansın unutulmaması gereken husus, bu ameliyatlarda prostatın sadece büyüyen kısmının alındığı, kalan kısmında her zaman için prostat kanseri gelişme riskinin olduğudur. Bu nedenle ameliyattan sonra da doktorunuzun belirleyeceği aralıklarla prostat kanseri açısından muayene ve PSA kan testi ile kontrollere devam etmeniz gerekmektedir.

Prostat kanserinin nedenleri tam olarak bilinmemektedir. Fakat prostat kanserinde bugün için kabul edilen en önemli risk faktörü yaşlanmadır. Prostat kanseri erkeklerde en sık saptanan kanserdir ve kansere bağlı ölümlerin ikinci sık nedenidir. Prostat kanseri genellikle çok yavaş büyür, çok sinsice seyreder ve bir çok hastada hiç bir belirti vermeyebilir. Bu nedenle 45 yaşından itibaren erkeklerin yılda bir defa düzenli kontrolden geçmeleri çok önemlidir. Ailesinde birinci ya da ikinci derece akrabalarda BPH veya prostat kanseri bulunan erkeklerde prostat kanseri gelişme riski daha yüksektir ve bu erkeklerde kontrole başlama yaşı 40’tır.

Bazı hastalarda da BPH’sı olan hastalarda görülen şikayetlere benzer olarak sık, güç ve ağrılı idrar yapma, idrarın damla damla yapılması, idrarda kanama ya da iltihap  olması yanı sıra, ejakülasyonda kan ve ağrı gibi belirtiler, ereksiyonda zayıflama görülebilir. İlerlemiş hastalığı olanlarda kemik ağrıları, bacaklarda şişme, kilo kaybı görülebilir.

Prostat kanseri özellikle kemiklere ve lenf bezelerine yayılabilir (metastaz). Bu aşamada tedavi yaklaşımı hastalığı baskı altında tutma şeklindedir. Prostat kanseri prostata sınırlı iken erken tanı konulursa yapılacak tedavi ile kesin tedavi elde edilebilir. Bu nedenle prostat kanserinin tam olarak tedavisi hastalığın erken dönemde yakalanması ve uygun biçimde tedavi edilmesi ile mümkündür.

Prostat kanseri tanısının nasıl konulduğu konusuna detaylı bakmak gerekir. Prostat muayenesi, kanda Prostat Spesifik Antijen (PSA) seviyesi tayini, ultrasonografi ve ileri inceleme olarak multiparametrik MR ile bir hastada prostat kanseri şüphesi oluşabilir. Kesin tanı prostat biyopsisi ile konulur. Tanı konulduktan sonra prostat dışında bir odağa metastaz olup olmadığı Galyum 68 PSMA’lı PET  CT (tomografi) ile incelenir. Hastalığın evresi belirlendikten sonra da o evreye uygun tedavi yöntemleri hasta ve doktor tarafından konuşularak belirlenir. Prostat kanseri lokalize evrede ise robot yardımıyla kapalı yöntem kullanarak radikal prostatektomi ameliyatı ile tüm prostat, seminal veziküller  ve çevre lenf nodlarını birlikte çıkarıyoruz. Tedavi mutlaka hastanın yaşı, diğer sağlık sorunları dikkate alınarak kişiye özel olarak belirlenip uygulanmalıdır. Radyoterapi ve ilaç tedavisi diğer tedavi yöntemleridir.

uroonkoloji uzmanı sinan ekici

  1. Böbrek kanseri vakalarının görülme sıklığı gittikçe artmaktadır. Bu konu hakkında bize neler söylemek istersiniz?

Radyoloji alanındaki teknik gelişmeler ve özellikle ultrasonografinin noninvaziv olması, herhangi bir şikayet sonucu sıklıkla kullanılması nedeniyle çoğunlukla küçük boyutlarda iken böbrek kitleleri tanınabilmektedir. Bu şekilde böbrek kanserlerin %60’dan fazlası hiç bir belirti vermediği evrede rastlantısal olarak tanınmaktadır. Tümör şüphesi varlığında tomografi veya MR ile ileri inceleme yapılarak söz konusu kitle hakkında daha detaylı bilgi elde edilebilmektedir.  Böbrekte görülen her kitle böbrek kanseri değildir. Kistik lezyonların bir kısmı malignleşerek kansere dönüşmektedir. Solid kitlelerin ise bir kısmı benign yani iyi huylu tümörlerdir. Büyük bir bölüm ise renal hücreli kanser, ürotelyum kaynaklı üst üriner sitem tümörü, sarkom, embryonik veya pediyatrik tümörler, lenfoma ve başka kanserlerin böbreğe metastazları olmaktadır.

Böbrek kanseri sıklıkla 50-70 yaşları arasında sık görülmektedir. Ailesinde böbrek kanseri varsa aile fertlerinde oluşma riski %2-3 arasındadır.

Böbrek kanseri oluşumu için risk faktörleri sigara kullanımı, obezite, hipertansiyon, fast-food tarzı beslenme, çok sık steroid olmayan antiinflamatuvar ağrı kesici kullanımı ve terminal evre kronik böbrek yetmezliğidir. Özellikle obezitenin ve hipertansiyonun artışına paralel olarak böbrek kanseri görülme sıklığında da bir artış mevcuttur.

  1. Tüm evli çiftlerin rüyası çocuklarının olmasıdır; fakat bazı nedenlerden dolayı kısırlık sorunu ile karşılaşılmaktadır. Kısırlık nedir? Tedavisi nasıl yapılmaktadır?

Kısırlık yani infertilite çiftlerin %8-12’sinde görülmektedir. İnfertil çiftlerin %30-40’ında erkek nedenli, %40-50 kadın nedenli,  %20-25’inde her iki cinste var olan sorunlar mevcuttur. Erkeklerde görülen kısırlık nedenleri sıklıkla varikosel ve hormonal sorunlardır. Sonuçta sperm üretiminde bozulmalar ortaya çıkmaktadır.

Erkek kısırlığının en sık karşılaşılan nedeni olan varikosel, testisten çıkan toplardamarların varisleşmesi durumudur. Varikosel varlığında normalde testisi terk etmesi gereken içinde toksik maddeleri içeren kirli kan testisi kolaylıkla terk edemez hatta geri akım (reflü) oluşturarak testisin beslenmesini de bozar. Testislerde ısı artışı da oluşur. Bu etkiler sonucunda hassas yapıda olan sperm üreten sertoli hücrelerinde geri dönüşümü olmayan hücre ölümü gerçekleşir. Sonuçta sperm üretimi ve kalitesi bozulur.  Genel olarak erkeklerin % 15-20’sinde, kısırlık sorunuyla doktora başvuranların yaklaşık %40’ında varikosel görülmektedir. Genellikle hastalar ağrı veya çocuk sahibi olamama şikayetleri ile doktora başvuruda bulunmaktadır.

Varikosel tedavisinde geç kalındığı sürece testislerde kalıcı hasarlar görülebilmektedir. Her varikosel tedavi edilmeyi gerektirmez. Bu konudaki kararı bu konuda uzman doktorunuz yapacağı tetkilerle belirleyecektir. Varikoselin en etkili, komplikasyon oranı en düşük, hasta açısından en rahat tedavi yöntemi, kasık bölgesinden 1,5-2 cm’lik bir kesi ile yapılan, testisin dışarı çıkarılmasına gerek kalmayan, mikroskop altında yapılan varikoselektomi ameliyatıdır. Bu ameliyatta sadece varisli damarlar mikroskop altında tedavi edilmektedir. Ameliyattan 72 gün sonrasında üretilen spermler daha sağlıklı ve fonksiyonel olmakta, gebelik oranları artmaktadır.

Sperm analizi, semen analizi veya spermiyogram denilen test ile erkeğin verdiği meni değerlendirilmektedir. Bu test sonucunda menide hiç sperm görülmez ise bu duruma azospermi denilmektedir. Bu durumda iki ihtimal vardır: ya meni kanallarında bir darlık, tıkanıklık vardır (tıkanıklığa bağlı yani obstrüktif azospermi) ya da testislerde yeterli sperm üretimi yoktur (tıkanıklığa bağlı olmayan yani non-obstrüktif azospermi). Azospermi infertil erkeklerin %10 ile %15’inde görülmektedir.

  • Azospermi nedenleri şunlardır:
  • Erkek üreme sistemi içinde enfeksiyon görülmesi
  • Radyasyon ve kemoterapi tedavilerinin alınması
  • Genetik nedenler
  • İnmemiş testisler
  • Varikosel
  • Steroid ve antibiyotik gibi bazı ilaçların kullanımı
  • Aşırı alkol tüketimi
  • Anormal kromozomlara bağlı genetik infertilite (karyotip)
  • Şeker hastalığı
  • Orak hücre anemisi
  • Ejakülatör kanal tıkanıklığı
  • Meni kanalı ameliyatı

Azospermi altında yatan nedenlerin araştırılarak tedavinin belirlenmesi çocuk sahibi olmak isteyen çiftler için önemlidir. Azospermi tedavisi için kullanılan yöntemler öncelikle ilaç tedavileridir. İlaçla tedavi edilemeyen azospermiye sahip olan erkekler de çocuk sahibi olabilmektedir. Mikro TESE yöntemi ile testislerden alınan dokuda sperm bulma başarı oranı %50’dir. Sonuçta, mikroTESE yöntemiyle %40 oranında çocuk sahibi olmak mümkün olmaktadır.

Ayrıca, rejeneratif tıptaki gelişmelere paralel olarak, tıkanıklığa bağlı olmayan nonobstrüktif azospermi varlığında, testislere uygulanan PRP ve kök hücre uygulamalarının da testislerde sperm üretimini veya sperm üretim sürecindeki bozuklukların düzeltilmesinde etkin tedavi olmaya aday olduklarına dair sonuçlar elde etmekteyiz.

sinan ekici kimdir

  1. Erkeklerde cinsel fonksiyon bozuklukları nelerdir? Tedavi yöntemleri nelerdir? Yeni tedavi yöntemleri var mı?

Bazı erkek hastaların yaptıkları en büyük hata, bir üroloji uzmanına gitmek yerine mahrem duygusuyla, reklamlarda, sosyal medyada gördükleri ürünleri kullanmaları, yanlış yönlendirilmeleri nedeniyle ucuz ve kalitesiz, usulüne uygun yapılmayan uygulamaları kendi üzerlerinde uygulatmalarıdır. Önemle altını çizmek isterim ki cinsel fonksiyon bozuklukları olan sertleşme sorunu, erken boşalma, boşalma sorunları, cinsel istek bozuklukları  tıbbi sorunlardır. Bu nedenle mutlaka bu konuda tecrübeli uzman bir üroloji doktoru muayenesi ve onayı ile tedavi almaları hem kendi hem de aile yaşamları için en doğrusu olacaktır.

En sık görülen cinsel fonksiyon sorunu erken boşalmadır. Değişik çalışmalarda toplumun %20-40’ında görüldüğü bildirilmiştir. Erken boşalma yaşam kalitesini ve çiftlerin psikolojisini bozan bir durumdur. Bu kadar yaygın görülmesine rağmen, erken boşalmanın tanımı ve süresi kesin sınırlarla çizilememiştir. Kabul edilen ölçü, vajinal penetrasyonu takiben boşalmaya kadar geçen süredir. Çoğu çalışmada bu süre 1 dakika olarak alınmıştır. Her hasta kişiye özel olarak değerlendirilmesi gerekir. Tedavide her zaman davranışsal tedavi eklenilmelidir. Ek olarak ilaç tedavileri (selektif serotonin reuptake inhibitörler (TR halini yaz!!!), lokal anestezikler) kullanılabilir. Paroksetin ve tek başına erken boşalma tedavisi için geliştirilmiş olan dapoksetin en etkili ilaçlardır. Erken boşalmaya sertleşme sorunu da eşlik ediyorsa, öncelikli problemin hangisi olduğu belirlenmeli ve tedavi ona göre şekillendirilmelidir. Davranışsal tedavide, kişinin kendisine güvenini kazanması, performans kaygısını ve stresini azaltması ve kendisini kontrol etmeyi öğrenmesi amaçlanır. Bazı durumlarda psikoterapinin de tedaviye katkısı olmaktadır.

Bazı çalışmalarda erken boşalma ile sertleşme sorunu birlikteliği %50 oranında bildirilmiştir. Bu iki durum karşılıklı birbirinin gelişmesine neden olmaktadır. Prostat, ejakülatuvar kanal, seminal veziküllerde de fosfodiesteraz tip 5 enzimleri görev alır. Bu enzim inhibitörleri ejakülasyonu geciktirmede etkili olmaktadır.

Sonuç olarak, daha etkili tedavi yöntemlerine olan ihtiyaç hala devam etmektedir. Bu konuda glansa hyaluronik asit enjeksiyonu da novel bir yöntemdir. Ayrıca, penise, freniluma, glansa Botilinum A enjeksiyonu, P-shot (PRP tedavisi) boşalma süresinin uzatılmasında katkısı olan yöntemlerdir.

Geç boşalma, retrograd boşalma (mesane içine boşalma) sıklıkla ilaç yan etkisi, nörolojik sorunlar veya stres sonucu oluşabilmektedir.

Erektil disfonksiyon:

Sertleşme sorunu çiftlerin ilişkilerini ve erkeğin hayat kalitesini bozan önemli bir sorundur. Nedeni psikojenik, organik veya her ikisi birden olabilmektedir. Organik nedenli sertleşme bozuklukları nörojenik, endokrinolojik, vaskülojenik ve ilaç veya maddelere (sigara, tütün, uyuşturucu maddeler) bağlı nedenlerle gelişebilir.

Kalp damar hastalıkları bazen tek bulgu olarak sertleşme bozukluğu ile karşımıza çıkabilir. Bu nedenle kişinin egzersiz kapasitesi ve kalp damar sorunları açısından genel durumu dikkatle incelenmelidir. Hipertansiyonu olan ve  bazı hipertansiyon ilacı kullanan kişilerde sertleşme sorunu daha sık (%15-46) görülmektedir.

Diyabet mellitus (şeker hastalığı) çağımızın en önemli sağlık problemidir. Diyabet hem erkeklerde hem kadınlarda seksüel sorunlara neden olmaktadır. Erkeklerde diyabet sıklıkla  erektil disfonksiyon, libido düşüklüğü (cinsel istek azlığı) ve ejakülasyon (boşalma) bozukluklarına neden olmaktadır. Diyabet kadınlarda ise vajinal kuruluk, sistit, vajinit, libido düşüklüğü ve depresyona neden olmaktadır.

Birinci basamak tedavide 5- fosfodiesteraz inhibitörleri (sildenafil, tadalafil, vardanafil, udenafil) ereksiyon sağlamak için kullanılır. Birinci basamak tedaviden fayda görmeyenler ikinci basamak tedavide intrakavernoz papaverin, largactil ve prostaglandin enjeksiyonu, vakum cihazı ve prostaglandin içeren intraüretral ilaçlar ile tedavi edilmeye çalışılır.

5- fosfodiesteraz inhibitörleri, kavernozal düz kas dokusunda gevşeme yaparak etkinlik gösterirler. Fakat yan etkileri de sıkça görülür. Eğer bir hastada kardiyovasküler bir iskemi varsa, nitrat kullanıyorsa, hipotansiyonu varsa, anatomik deformitesi varsa, peniste eğrilik ve peyroni hastalığı varsa, priapizme yatkınlık oluşturan orak hücresi anemisi, multiple myelom ve lösemisi varsa bu ilaçları asla kullanmamalıdır.

Hastaların %30’u bu tedavilerden fayda görmemektedir, fayda görenlerin bir kısmı da sürekli ilaç kullanmayı doğal bulmadıkları için bırakmaktadır. İkinci  basamak tedavisi ise sıklıkla kullanım zorluğu veya başarısızlık nedeniyle bırakılmakta, hastalar ya ümitsizliğe kapılmakta ya da sonunda penis protezi takılması önerilmektedir.

İkinci basamak tedavisinden fayda görmeyen hastalar için önemli 3 yeni tedavi yöntemi vardır. Bu tedaviler penis protezi takılmasından korunmak için penis dokusunu korumaya, canlandırmaya yönelik alternatif tıp tedavileridir.

Şok dalga tedavisi: Şok dalga tedavisi penis dokusunda oluşturduğu mikro travmalar sonucunda anjiyogenez mekanizmasını aktive ederek, yeni damar gelişimini arttırarak etki gösterir. Ülkemizde yakın geçmişte uygulamaya konulan LSWT (lineer şok dalga tedavisi-RENOVA) Avrupa Üroloji Tedavi Klavuzlarına da girmiş etkili bir yöntemdir. Daha önceki versiyonu olan ESW’ye göre 4 kat daha etkili, daha az seans (sadece 4 seans) ve kısa sürede uygulama yapılabilmektedir.

PRP tedavisi (P-shot): “platelet rich plasma (PRP)” yani “trombositten zengin plazma” uygulaması, estetik uygulamalarda, saç ekiminde, ortopedi ve kalp damar hastalıklarında sıklıkla kullanılmaktadır. PRP tedavisi ürolojik hastalıkların tedavisinde de kullanılmaktadır. En yaygın kullanıldığı alan da sertleşme sorunu tedavisidir. Kliniğimizde çok yönlü olarak kullanılan ve başarılı sonuçlar aldığımız PRP’nin etkinliği doğal olarak kanımızda bulunan trombositlerde gizlidir. Hastadan alınan kan örneği özel bir işlemden geçirilerek trombositten zengin bir solüsyon elde edilmektedir. Trombositler, normalde, vücudumuzda bir doku hasarı, yaralanma olduğunda hemen orada toplanarak, içlerindeki büyüme faktörlerini, enzimleri, kök hücreleri aktive edici maddeleri ortama salarak doku iyileşmesini sağlarlar. PRP tedavisi ile hasarlı dokuya çok yüksek dozda bu büyüme faktörlerini ve enzimleri vererek daha hızlı ve doğal bir iyileşme, tazelenme, onarılma oluşmasını sağlamaktayız. Sertleşme sorunun tedavisinde penise PRP tedavisi ile penis dokusu, düz kası, damarları ve sinirlerinde oluşmuş hasar, patolojik durum doğal yollarla onarılmaktadır.  Bu özellikleriyle şok dalga tedavisinden daha etkilidir. Kliniğimizde uyguladığımız özel bir yöntem olarak, PRP’ye ozon eklenmesiyle etkinlik daha da artırılmaktadır. Yani kişinin tedavisi kendi vücudunda var olan doğal kaynaklar kullanılarak yapılmaktadır.

Stromal Vasküler Faktör (SVF) Enjeksiyonu: Kök hücre tedavisi de denilen bu yöntemde alınan yağ dokusundan özel yöntemlerle kök hücreleri izole edilir. Elde edilen kök hücreleri penis dokusuna verilerek penis dokusunda sağlıklı damar, düz kas, sinir dokularının oluşması ve sonuçta erektil disfonksiyonda düzelme amaçlanır. Kök hücre tedavisi yöntemlerindeki inovatif gelişmeler, organ koruyucu ve patolojiyi tedavi eden, kalıcı tedavi imkanı sağlayan yöntemlerin gelişmesine alt yapı oluşturmuştur.

Penil Protezler: Standart ve alternatif tedavi yöntemlerine yeterli yanıt vermeyen durumlarda kalıcı tedavi yöntemi penise protez konulmasıdır. Penisin sertleşen dokusu olan korpus kavernozumların içeriği boşaltılarak oluşan boşluğa protez yerleştirilir. Kabaca 2 çeşit protez vardır: 1) Penisi sürekli ereksiyon halinde tutan, fakat bükülebilir olan protezler. 2) Penisin istenildiği zaman ereksiyon haline gelmesini sağlayan şişirilebilir “fizyolojik” protezler. Fizyolojik protezler ileri teknolojiye sahip komplike, normal fizyolojiyi taklit eden, doğal görünümlü, soruna kalıcı çözüm getiren protezlerdir.

sinan ekici röportaj

  1. Kadın ürolojisi nedir? Kadınlarda en çok görülen ürolojik hastalıklar nelerdir?

Kadın ürolojisi kadınlarda görülen sistit, sıkışma idrar kaçırması, aşırı aktif mesane, stres idrar kaçırması ve kadın cinsel fonksiyon bozuklukları ile ilgilenir. Burada özellikle cinsel fonksiyon bozuklukları üzerinde durmak isterim. Çünkü yakın zamana kadar kalıcılığı olan bir tedavi yokken artık PRP ve SVF kök hücre tedavisi uygulamaları ile başarılı sonuçlar almaktayız.

Cinsellik ve cinsel fonksiyonlarla ilgili sorunlar kadınlar tarafından rahatlıkla ifade edilmeyen, utanılan bir durumdur. Fakat, cinsel fonksiyon bozukluğu sık görülen, kadının yaşam kalitesini, kendine güvenini azaltan, kişiler arası ilişkilerini etkileyip yalnızlık ve içe kapanma duygusuna neden olan önemli bir sağlık sorunudur.

Kadınlarda cinsel işlev bozukluğu yaygın bir sorun olup erkeklere göre (%31) daha sık görülmektedir. Görülme sıklığı farklı çalışmalarda %40 ile %49 arasında bildirilmiştir.

Genç yaştaki kadınlarda cinsel işlev bozukluğuna neden olan en sık rastlanan nedenler, sosyal nedenler (düşük sosyoekonomik düzey, düşük eğitim düzeyi, işsizlik) ve sağlık durumunu etkileyen nedenlere (depresyon, stres, cinsel istismar, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, doğum şekli ve sayısı, travmatik doğum, sistemik hastalık) ek olarak erkek partnerdeki erektil disfonksiyon ve prematür ejakülasyon varlığıdır.

Cinsel fonksiyon bozukluğu erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da ilerleyen yaş ile birlikte artmaktadır. İlerleyen yaş ile birlikte östrojen düzeylerindeki azalmaya bağlı ürogenital yaşlanma, vajina epiteli, üretra, mesane trigonu ve pelvik taban kaslarındaki atrofi cinsel fonksiyon bozukluklarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ayrıca, vajinal doğumun zorlu olması veya doğum sırasında açılan epizyotomiler nedeniyle normal vajinal doğum yapanlarda sezaryene oranla cinsel fonksiyonlarda bozulma daha sık görülmektedir.

Kadın cinsel fonksiyon bozukluklarının oluşumunda sistit, idrar kaçırma, idrar yapma ile ilgili sorunların neden olduğu alt üriner sistem belirtilerinin varlığı dikkati çekmektedir. Bu hastalarda cinsel istek, orgazm ve ağrı alt gruplarında şikayetler ön plana çıkmaktadır. İnkontinansı olan kadınlarda cinsel işlev bozukluğu sıklığı %21 ile %71 arasında değişmektedir. Bu kadınlarda sıklıkla disparoni (ilişki sırasında ağrı), ilişki sırasında idrar kaçırma ve gece yatağı ıslatma görülmektedir.

KCFB Nedenleri

Kadın cinsel fonksiyon bozuklukları fiziksel ve psikolojik nedenlerle olur.

Fiziksel nedenler:

  • Diabetes mellitus (şeker hastalığı)
  • Kalp hastalıkları
  • Nörolojik hastalıklar
  • Hormonal bozukluklar
  • Menopoz
  • Cerrahi (histerektomi, overlerin alınması, pelvik bölgede yapılmış cerrahi)
  • Kronik böbrek yetmezliği
  • Kronik karaciğer yetmezliği
  • Alkol bağımlılığı
  • İlaç bağımlılığı
  • İlaç yan etkisi (antidepresanlar)

Psikolojik nedenler

  • İş stresi
  • Anksiyete
  • Seksüel performans kaygısı
  • Aile ve kişiler arası ilişkilerde sorunlar
  • Depresyon
  • Suçluluk duygusu
  • Cinsel istismar öyküsü

KCFB Nasıl Ortaya Çıkar?

Cinsel isteksizlik: Hormonal değişiklikler, tıbbi sorunlar ve tedaviler (örneğin kanser ve kemoterapi, radyoterapi), uterus ve overlerin cerrahi olarak alınması, depresyon, hamilelik, stres ve yorgunluk cinsel isteksizliğe neden olmaktadır.

Uyarılma bozukluğu: Yetersiz vajinal lubrikasyon ve genital histe azalma ile birliktedir. Bu durum hormonal bozukluklar, overlerin alınması, anksiyete ve yetersiz uyarılmadan kaynaklanmaktadır. Ayrıca atheroskleroz gibi vajinaya ve klitorise giden kan akımında azalma da uyarılma bozukluğuna neden olur.

Orgazm olamamak (anorgazmi): Seksüel inhibisyon, bilgi ve tecrübe eksikliği, suçluluk, anksiyete ve cinsel istismar öyküsünün oluşturduğu psikolojik faktörler ve yetersiz uyarılma, kronik hastalıklar, hormonal  bozukluklar ve bazı ilaçların yan etkisi nedeniyle gelişir.

Ağrılı cinsel ilişki: Endometriozis (çikolata kisti), hormonal bozukluklar, pelvik kitle, over kisti, vajinit, lubrikasyon azlığı, geçirilmiş cerrahiye bağlı skar dokusu, vajinal atrofi, cinsel yolla bulaşan enfeksiyon varlığı nedeniyle oluşur. Ayrıca vajinismus denilen vajina girişini saran kasların istemsiz ve ağrılı kasılması durumu da ağrılı ilişki nedenidir. Kişinin ilişkinin ağrılı olacağı korkusu, seksüel korkuları, önceki ağrılı ilişkisi veya cinsel istismar öyküsü vajinismus görülmesinin nedenidir.

KCFB Nasıl Tedavi Edilir?

Jinekolojik inceleme ve servikal smear ile temel incelemeyi takiben hormonal durum ve genel tıbbi sağlık sorunlarına yönelik inceleme ile muhtemel nedenler araştırılır. Tanı konulduktan sonra kişiye özel tedavi belirlenir. Öncelikle seksüel fonksiyon ve performans hakkında bilgilendirme yapılmalıdır. Sorunun nedeni ortaya konulduktan sonra tedavi soruna odaklı olarak uygulanmalıdır.

Psikoterapi: Stres, korku, anksiyete, vajinismus psikoterapi ile tedavi edilebilmektedir.

Hormon tedavisi: Hormonal bozukluklar ve menapoz gerekli tedavi ile düzeltilebilir veya tolere edilebilir hale getirilir.

İlaç tedavisi: Viagra ve benzeri ilaçlar kadınlarda erkeklerde olduğu gibi cinsel uyarılmayı artırmaktadır. Vajinal lubrikantlar lubrikasyon azlığında çözüm olabilmektedir.

O-shot: Bir PRP tedavisi (trombositten zengin plazma, platelet-rich plasma) yöntemi olup, vajinal orifis ve klitoris bölgesine uygulanır. O-shot içerdiği büyüme faktörleri ve sitokinler sayesinde enjekte edildiği bölgede pluripotent kök hücreleri aktive ederek dokuların yenilenmesini, yeni damar, sinir ve doku oluşumunu sağlar. Sonuç olarak, cinsel istek, genital uyarılma, lubrikasyon azlığı, orgazm sorunlarının tedavisinde etkin olarak kullanılır. O-shot stres tipi idrar kaçırmada da düzelme yapmaktadır. Etkinliği 2 ay içinde maksimum düzeye çıkar ve %70-80 civarındadır. Etkisi kalıcıdır. Herhangi bir yan etkisi yoktur.

G-shot: Bir PRP tedavisi yöntemi olup, vajina içerisinde G-noktasına uygulanır. Genital uyarılma, lubrikasyon azlığı, orgazm sorunlarının tedavisinde kullanılır. Etkisi kalıcıdır.

prof dr sinan ekici

  1. Ürolojide yeni tedavi yöntemleri nelerdir?

Üroloji alanında son 10 yılda çok büyük gelişmeler oldu. Laparoskopik cerrahi, robotik cerrahi, minimal invaziv yöntemler, endoskopik cerrahide fleksible üreterorenoskopi (URS), kriyoterapi, radyofrekans, alternatif tıp uygulamaları (botoks tedavisi, ozon tedavisi, şok dalga tedavisi, PRP tedavileri, kök hücre uygulamaları), akıllı ilaç uygulamaları, çevre organlara zarar vermeyen hedef organa yönelik radyoterapi yöntemleri bunlar arasında sayılabilir.

  1. Türkiye’de tıp alanının gelişimini nasıl buluyorsunuz? Buna ek olarak üroloji bilim dalının gelişimini de açıklar mısınız?

Türkiye’de tıp alanındaki uygulamalar, internet kullanımının yoğun bir şekilde hayatımıza girmesi ile, dünyadaki tıp merkezleri ve uzmanları ile daha yakın ilişki ve iş birliği sonucu oldukça ilerlemiş, hatta bazı alanlarda referans merkezi durumuna gelmiştir. Üroloji alanında da çok önemli gelişmeler olmuştur. En önemli sorun temel bilimsel çalışmalara halen yeterli kaynak aktarılamaması nedeniyle, icat eden bir ülke olmak yerine, halen uygulayıcı bir ülke durumunda olmamızdır.

  1. Üroloji bilim dalını seçmek isteyen tıp fakültesi öğrencilerine ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Üroloji alanı cinsiyet ayrımı olmaksızın anne karnındaki bir bebekten tutun en yaşlı insana kadar herkese hizmet verebilen bir tıp alanıdır. Cerrahi bir branş olması nedeniyle, ürolog olarak hem hastaya ilaç tedavisi verebilmektesiniz hem de ameliyat yapabilmektesiniz, üstelik bunu minimal invaziv bir şekilde yapma şansınız olmaktadır. Tıbbın ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan yeni tedavi yöntemlerine de kolaylıkla adapte olabilen bir branştır.

  1. İzin verirseniz tek kelimeden oluşan tek kelimelik cevaplı sorular sormak istiyorum.

Üroloji: Teknolojiyle iç içe, gelişmeye açık bir tıp branşı.
Sistit: Tedavi edilmezse büyük sorunlara neden olur.
Kısırlık: Bir gün sorun olmaktan çıkacak.

Üroloji ve Üroonkoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Ekici İletişim Bilgileri