Merhaba Eralp Bey, Kadinja.com olarak röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.
1.Eralp Bey öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
O mutluluk bana ait, çok teşekkür ederim. Tabi kendimden bahsedeyim. 1981 Yılı Ankara doğumluyum. Ankara Üniversitesi’nde Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra Başkent Üniversitesi’nde Kadın Hastalıkları ve Doğum İhtisası yaptım. Devlet mecburi hizmetini tamamlamamın ardından Ankara Zekai Tahir Burak Hastanesi’nde (Eski Büyük Doğumevi) Jinekolojik Onkoloji Cerrahisi üst ihtisası yaptım. 2014 yılında Doçent ünvanı aldım. 2015-2016 Yılları arasında Adana Numune Hastanesi’nde Jinekolog Onkolog olarak görev yaptıktan sonra Sağlık Bakanlığı kadrosundan ayrılarak İstanbul’da Liv Hospital Ulus’ta göreve başladım. 2019 yılı Şubat ayında, benim gibi kadın doğum uzmanı olan babam Prof. Dr. İskender Başer’le Başer Clinic’i kurduk. O tarihten beri özel kliniğimizde hastalarımıza hizmet veriyoruz.
- Jinekolojik hastalıklar nelerdir?
Jinekoloji, kadın üreme organları ile ilgili her konuyu kapsayan bir dal. Kız çocuklarından üreme çağındaki kadınlara, oradan da menopoza kadar her yaştaki kadın bizim hasta grubumuza dahil. En sık karşılaştığımız sorunlar adet düzensizlikleri, adet ağrıları, anormal vajinal kanamalar, kronik kasık ağrıları, vajinal enfeksiyonlar, genital siğiller, anormal tüylenme artışı gibi durumlar. Bunlar dışında çocuk sahibi olamama (infertilite), miyomlar, yumurtalık kistleri, jinekolojik kanserler (yumurtalık, rahim ağzı, rahim kanserleri) de tedavi ettiğimiz durumlardan bazıları. Kısaca çok geniş bir hastalık yelpazesine sahip branşımız.
- Günümüzde birçok kadında görülen yumurtalık kistleri neden oluşmaktadır? Bu kistlerin tedavisinde hangi yöntemler uygulanmaktadır?
Yumurtalık kistleri aslında pek çok kadında adet döngüsü sırasında oluşabilmekte, birkaç ay içerisinde kaybolmaktadır. Bu tip kistler tamamen zararsızdır. Bir de kendiliğinden kaybolmayan kistler vardır ki, esas bunların takibi ve tedavileri önemlidir. Mesela sıkça konuştuğumuz çikolata kistleri, yumurtalıklarda endometriyozis hastalığı nedeniyle meydana gelmektedir. Bu kistler zamanla giderek büyüyebilir ve en nihayetinde ağrılara neden olabilir. Bunun dışında ilginç bir kist olan dermoid kistler, içerilerinde yağ, saç, diş, hatta kemik oluşturabilen kistlerdir ve oldukça sık karşımıza çıkarlar. Bunların da en nihayetinde ameliyatla alınmaları gerekir. Bu saydıklarım iyi huylu kistler. Bir de orta huylu (borderline dediğimiz) veya kötü huylu yani kanserli kistler vardır ki, bunlara daha nadir rastlanır. Ancak bir tehlikeleri şudur: karın boşluğu oldukça geniş bir alan olduğundan, büyümekte olan kistler ciddi boyutlara (örneğin bir kavun kadar) ulaşıncaya kadar hiçbir belirti vermeyebilirler. Bundan dolayı karında giderek artan şişlik, vücudun karın dışındaki bölgelerinde kendini göstermeyen bir kilo artışı ve baskı şeklinde ve giderek artan sürekli bir kasık ağrısı mutlaka uyarıcı olmalıdır. Bu şikayetlere sahip kadınlar mutlaka muayene için başvurmalılar.
Yumurtalık kistlerinin tedavisinde, günümüzde oldukça sık olarak laparoskopik tedavi yapıyoruz. Bu ameliyat karında açık bir kesi yapılmasının yerine birkaç ufak kesiden kist alınması işlemini yapmamıza olanak sağlamaktadır. Kistleri özel yöntemlerle karındaki bu ufak deliklerden dışarı çıkarabiliyoruz. Bir de laparoskopik cerrahinin robotik teknolojiden de destekli bir şekli olan robotik cerrahi var. Robotik cerrahiyi özellikle karın içi yapışıklıkların yaygın olduğu zor vakalarda tercih ediyoruz. Yapışıklık denilince en sık akla gelen hastalık endometriyozis. Endometriyozis hastalığında laparoskopi ve robotik cerrahi yani kapalı ameliyat yöntemleri neredeyse standart tedavi haline gelmiş durumda. Tabi her kistin de mutlaka ameliyatla tedavi edilmesi gerekmiyor, hastamızın şikayetlerine ve kistin özelliklerine göre hareket ediyoruz. Bu konunun da altını çizmek istiyorum.
Kanser vakalarında ise durum biraz değişiyor. Yumurtalık ve rahim ağzı kanserinin tedavisinde standart yaklaşımımız genelde açık cerrahi yönünde oluyor. Tabi özel durumlarda kapalı cerrahi yöntemlerinden de faydalandığımız oluyor ancak oransal olarak azınlıkta. Rahim kanserinde ise, hastalık genellikle rahmin içerisinde sınırlı olduğundan, genellikle laparoskopi veya robotik cerrahi ile hastalarımızı tedavi etmeyi tercih ediyoruz. Laparoskopi veya robotik cerrahi yaptığımız hastalarımızın iyileşme süreci açık ameliyata göre daha hızlı ve ağrısız oluyor. Tabi en önemlisi başta hastamızın sağlığı ve kanserlerin tekrar etmemesi. Bundan dolayı hiç riske atmadan hangi tip tedavi gerekiyorsa ona karar veriyoruz.
- Laparoskopik tedavinin herhangi bir zararı var mıdır?
Laparoskopik tedavi aslında açık ameliyatın ufak kesilerden kamera yardımıyla yapılması. Yani açık ameliyatta yapabileceklerinizi hatta daha fazlasını (daha iyi görerek) laparoskopi veya robotik cerrahi ile yapabiliyorsunuz. Yalnız tabi hastamızın özel durumları da bu tedavinin etkinliğini değiştirebilir. Örneğin ciddi kalp veya akciğer sorunları olan bir hastamızda laparoskopide yaptığımız karnı gazla şişirme işlemi sakıncalı olabileceğinden açık ameliyat tercih edebiliyoruz. Bunun dışında bazı hastalarımızın genel anestezi almaları sakıncalı olabiliyor, onlarda bölgesel spinal epidural anestezi ile açık ameliyat yapabiliyoruz. Genelleyecek olursak, laparoskopi ve robotik cerrahi yöntemleri ileri yaşlar dahil pek çok hastamızda güvenle uygulanabilen yöntemler. Hastamızın özel bir durumu varsa bunu ameliyattan önce değerlendirip ona en uygun yöntemi birlikte seçiyoruz.
- Miyom nedir? Miyom ile yumurtalık kistleri arasındaki fark nedir?
Miyom, rahimde oluşan iyi huylu tümörlerdir. Hep anlatırken ciltteki lipomlara benzetirim. Lipomlar gibi miyomlar da normalde herhangi bir sakınca oluşturmazlar. Yalnız miyomlar hızlı büyüdüklerinde, boyutları belirgin arttığında, etrafındaki idrar kesesi veya barsak gibi organlara baskı yaptıklarında veya anormal vajinal kanamalara neden olabildiklerinden alınmalarının zamanının geldiğini söyleyebiliriz. Yumurtalık kistleri rahimden tamamen ayrı, karın boşluğunda her iki tarafta yer alan ceviz büyüklüğündeki yumurtalık dokusunda meydana gelirler. Kist demek, içi sıvı dolu oluşum demektir. Memedeki kist için de, karaciğerdeki kist için de bu geçerli. İçi sıvı doludur, ancak ne tür bir sıvıyla dolu, tehlikeli mi gibi soruları cevaplandırmak için ileri incelemeler yapmamız gerekebiliyor. Biz jinekologlar için vazgeçilmez bir yöntem, ultrasonografi. Muayene ettiğimiz her hastamıza istisnasız ultrason da yapıyoruz. Günlük pratiğimizdeki en değerli tanı aracımız ultrason. Ultrason ile rahimdeki miyomları ve yumurtalıktaki kistleri görüntülerinden tanıyıp, bu görüntülere göre tedaviyi planlıyoruz.
- Miyom tedavisinde kullandığınız yöntemler nelerdir?
Miyomlar eğer küçük boyuttaysa, hiçbir şikayete neden olmuyorlarsa, yavaş büyüme eğilimindelerse genellikle sadece gözlem yapıyoruz. Bu gözlem aralığı 3 ay da olabilir, 6 ay da, hatta 1 yıl da. Bu süreçte hastalarımızı hangi şikayetler olursa bize başvuracakları konusunda mutlaka uyarıyoruz. Hızlı büyüyen, ağrı veya anormal vajinal kanama yapan miyomları cerrahi olarak almak en kesin tedavi yöntemi diyebiliriz. Tabi miyom oluşumuna yatkın hastalarımızda rahmin başka bölgelerinden miyomlar tekrar edebilir. Ancak genellikle tekrar ameliyat aşamasına gelmediklerini görüyoruz. Yani tekrar eden aldığımız miyomlar değil rahmin başka hücreleri tarafından üretilen miyomlar oluyor. İyi huylu bir miyomun kesinlikle tekrar etmesini beklemiyoruz.
Miyomların ameliyatsız tedavisi için de pek çok yöntem denenmiş günümüze kadar. Rahmin damarlarının tıkanarak kanlanmasının azaltılması, hatta ilaçla geçici menopoza sokma yöntemlerinin hepsi miyomları küçültebilmektedir. Ancak miyomların tamamen kaybolmalarını sağlamazlar ve ciddi yan etkileri olabilmektedir. Örneğin geçici olarak menopoza sokulan bir kadında ilaçların etkisi geçene kadar önemli derecede kemik yoğunluğu kaybı olabilir. Ayrıca ilacın etkisi geçip hormonlar normal seviyeye geldiğince miyomlar tekrar büyümeye başlayabilirler. Bu nedenle çoğu hastamızda eğer miyomdan dolayı bir rahatsızlık varsa öncelikle ameliyatla almayı tercih ediyoruz.
- Rahim ağzında hücresel anlamda değişimler olabildiği doktorlar tarafından söylenmektedir nedir bu değişimler ve kolposkopi ne işe yarar?
Rahim ağzı yada tıp dilindeki adıyla serviks bölgesi, dıştaki ortama açık halde bulunan vajinal kanal ile, karın boşluğundaki bir organ arasındaki rahim boşluğu arasında bir kanal görevi gören özellikli bir bölgedir. Rahim ağzının bir önemli özelliği, dıştaki vajinal dokunun içerideki salgı yapan dokuya dönüşüm gösterdiği, hücresel aktivitenin yoğun olan bir bölge olmasıdır. Hücrelerin sık çoğaldığı ve birbirine dönüşüm gösterdiği bu alanda ister istemez sorunlu hücreler de diğer bölgelere göre daha çok oluşmaktadır. Hücrelerde sorun oluşması demek hücrelerin şeklen ve aktivite olarak bozulması anlamına gelir. Human papillomavirüs yani HPV virüsünü duymayan olmadığını düşünüyorum. HPV virüsü rahim ağzındaki hücresel bozulmalara, rahim ağzı kanser öncüsü durumların oluşmasına hatta rahim ağzı kanserine yol açabilen bir virüstür. HPV virüsünü, kadınlar çoğunlukla cinsel yolla alırlar. HPV bulaştığı zaman rahim ağzında aylarca hatta yıllarca sessizce bulunabilir. Ancak bazı kişilerde hücrelerde anormal çoğalmaya hatta kansere de neden olabilmektedir. Önemli olan durum şudur: HPV bulaştığını hastamız veya biz dışarıdan çıplak gözle bakarak anlayamayız. Bunun için rahim ağzından bir fırçayla hücre sürüntü örneği almamız ve bu hücreleri mikroskop altında incelememiz gerekir. İşte bu incelemeye smear yada simir testi ismi verilir. Bazı hastalarımızda öncelikle HPV virüsü var mı diye bakabiliyoruz. HPV yoksa uzun süre bir sorun oluşmayacağını biliyoruz. HPV’nin riskli tiplerinden biri varsa veya smear testinde hücrelerde bozulma varsa da kolposkopi incelemesi yapıyoruz.
Kolposkopi incelemesi bir çeşit dürbüne benzer cihazla rahim ağzının detaylı incelenmesidir. Rahim ağzı normalde bir iki santimlik bir alan, ancak kolposkopi ile oldukça detaylı olarak incelenebiliyor. Kanser riski olabilecek yerlerden çok küçük milimetrik biyopsiler alıyoruz. Bu incelemeyi normal jinekolojik muayene yapar gibi klinikte gerçekleştiriyoruz. Herhangi bir anestezi işlemine gerek kalmıyor. Bu biyopsi sonucuna göre tedavi planımızı yapıyoruz.
- Size göre kadınlar ne kadar sıklıkta bir jinekoloğa gitmelidir?
Genel olarak kabul ettiğimiz yaklaşım şu şekilde: hiçbir şikayeti veya ek risk faktörleri (kendinde veya ailede kanser öyküsü, geçmişteki önemli hastalıkları vs) yok ise yılda bir kez jinekolog kontrolü öneriyoruz. Hastalarımızın daha önce cinsel aktiviteleri yoksa adet düzeni ve miktarı, tüylenme, kasık ağrıları gibi şikayetlerini sorgulayıp karından ultrason yaparak rahim ve yumurtalıkları inceliyoruz. Bazı hastalarımızda rastlantısal olarak büyük yumurtalık kistleri veya rahimde miyom gibi kitlelerle karşılaşabiliyoruz. Bu açılardan bakınca cinsel ilişkisi olmayan kadınların da 18 yaşından itibaren bir jinekolog takibinde olmalarında fayda görüyoruz. Cinsel ilişki öyküsü bulunan hastalarımızda ise vajinal muayene de yaparak Smear Testi’ni de yapıyoruz. Bu muayeneyi de senelik olarak tekrarlıyoruz. Şunu hep akılda tutmak lazım: anormal vajinal kanamalar, anormal vajinal akıntılar veya geçmeyen ağrılar gibi jinekolojik belirtileri olan hastalarımızın vakit kaybetmeden jinekolog muayenesi olmaları gereklidir. Çoğu problemin daha başlangıç aşamasında çözümü daha kolay olmaktadır.
- 9. İzninizle tek cevaplı kelimelerimizi sormak istiyorum.
Kist: İçi sıvı dolu oluşum.
Miyom: Rahimde meydana gelen iyi huylu tümör.
Laparoskopi: Ufak kesilerden gerçekleştirilen karın operasyonu.
Kolposkopi: Rahim ağzının özel bir mikroskopla detaylı incelenmesi.
Jinekolog Onkolog Doç. Dr. Eralp Başer İletişim Bilgileri