Merhaba Barış Bey, Kadinja.com olarak röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ediyorum nazik davetinizden ötürü. Şimdiden hepimiz için keyifli bir sohbet olmasını diliyorum…
- İlk başta sizi tanımak istiyoruz. Bize kendinizi tanıtır mısınız?
Tabi ki. Lisans eğitimimi İstanbul Haliç Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra sevgiyle ve aşkla yaptığım psikologluğu yüksek lisans eğitimimle birlikte devam ediyorum. Kısa bir İstanbul Balıklı Rum Hastanesi geçmişimden sonra şimdi Bakırköy’de aynı zamanda kurucusu olduğum İstanbul Psikoloji Atölyesi’nde danışanlarıma hizmet vermenin mutluluğunu yaşıyorum. Bunun yanı sıra insanlara daha da faydalı olmak için çeşitli TV programları ve radyo söyleşilerine katılıyorum. Bildiklerimi topluma daha da anlatmak ve onlardan bir şeyler kazanmak için çeşitli alanlarda seminer ve eğitimler veriyorum.
- Psikologlar ne iş yapar? Kısaca anlatır mısınız?
Hayatta her zaman mutlu olacağız ya da daima güleceğiz diye bir şey yoktur. Hayatı bir maraton koşu yarışına benzetirsek daima aynı tempoda koşamayız. Bu mümkün de değil zaten. Yarışın ilk 5 saniyesi daha hızlı daha atik iken son 5 saniyesinde daha yavaş kalabiliriz. İşte tam da bu yavaşladığımız kısımlarda psikologlar devreye girer. Bu periyot genellikle tıkandığımız ya da sorduğumuz sorulara cevap alamadığımız zaman dilimleridir. Psikolog burada “flu” olan kısmı temizler ve size “HD” kalitesinde hayatı anlamlandırmanızı sağlar ve bu maratonu en sağlıklı şekilde bitirmenizi sağlar.
- Psikolog olmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz? Hangi alanlarda çalışmalar yapıyorsunuz?
Psikolog olmaya öncelikle kendimi küçük yaşta keşfetme ile başladım. İnsanları daima yargılamadan dinlemeyi seven ve onlara fikir veren bir aileden geliyorum. Büyük ihtimalle özgür düşünce yapısına sahip babam, beni psikoloji ile tanıştırdı. Kendisi daima her fikre açık ve karşısındakinin düşüncesini yanlış olsa da dinleyen bir yapıya sahipti. Ben de ondan gördüklerimi uyguladım büyük ihtimalle. Ama sosyal yaşantımda da zaten dinlenmekten çok keyif alan biriyim. Bilmiyorum belki babamın bu kadar iletişimi iyi olması ne kadar gelişimim için iyi oldu ama benim insan sevgisi yüksek olan bir yapımın varlığı da yadsınamaz derecede büyüktür diye düşünüyorum. Genellikle yetişkinler ile çalışıyorum. Bu yüzden uzmanlık alanlarım: depresyon, anksiyete, takıntı ilişki problemleri üzerine oluyor.
- Psikolojik destek verirken hangi yöntemlerden yararlanıyorsunuz?
Öncelikle özellikle ezbere giden ya da sınırların içinde kalabilen biri hiçbir zaman olmadım. “Her zaman hastalık yoktur hasta vardır.” anlayışı ile hareket eden biriyimdir. Kliniğimde de bu tarz psikologlar varlığı beni daima mutlu etmiştir. Kesinlikle tespit ettiğim bir durum var ise bildiğimden şaşmam ama özellikle isim veremeyeceğim. Zaten her terapi şekillerine her danışan aynı yanıtı vermeyebilir. Eğitimlerim devam ediyor. O yüzden birçok metodu uyguluyorum. Kişiye en uygun ve en iyi gelen metodu bulmak kolay değil. O yüzden sabır gerektiren bu işte donanımlı olmak ve çağdaş teknikler kullanmak en iyisi olduğunu düşünüyorum.
- Grup terapileri ile bireysel terapiler yapıyorsunuz. Bu iki terapi arasındaki farklar nelerdir? Hangi durumda grup terapisine başvuruyorsunuz?
Öncelikle grup terapilerinin faydaları da yadsınamaz derece de büyük oluyor. Aynı problemi yaşayan bireylerin bir arada olması ve birlikte çözüm bulması hatta o problemi yaşamayan bireylerinde sonradan “Evet ben de bu varmış” demesi kendilerini keşfetmelerini biraz daha sağlıyor. Grup terapileri öncelikle hem zamandan hem de kendilerini daha ifade etmeleri açısında daha bir kolaylık sağlıyor danışanlarımız için. Çünkü bazen insanlar her durumu kolayca kabullenemiyorlar. Ama kişi grup terapisinde olduğunun farkında ve destek almak isteyenlerinde çevresinde olduğunu görünce kendini daha net ifade ediyor. Bireysel terapi, genellikle daha etkili tabi ki de çünkü orada sadece gelen kişinin problemine odaklanıyorsun ve onunla daha dolu dolu bir zaman geçiriyorsun ayrıca bireysel terapiler sorunu büyüklüğüne göre bazen bir seansta bile geçebiliyor. Daha önceden de bahsettiğim gibi bazen insanlar psikologa sadece bir davranışı teyit etmek için bile gelebiliyorlar. Buna iç rahatlatması ya da ne dersek diyelim. Sadece kafasında yoğun bulutların olmaması ve kendini güvende hissetmesi için mantıklı bir davranış. Grup terapisine genellikle bağımlı hastalar için ya da psikotik kaynaklı rahatsızlıkların tedavisinde gerek duyuyoruz. Ama şuan için kendi kliniğimde bunu yapmadım belki zamanla olabilir. Kim bilir?
- Evlenmeden öce alınan danışmanlık hizmetleri evlilik hayatında işe yarıyor mu?
Bu soruyu öncelikle sorduğunuz için çok teşekkür ederim. Benim için gayet hassas ve toplum için hassas noktaları olan bir şekilde cevap vermek istiyorum. Öncelikle kimsenin geçmişte ki yaşadığı ve tedavi olmaktan kaçındığı psikolojik rahatsızlıklarından ötürü karşısındakinin hayatının yakmasına hakkı yoktur. Biraz daha açalım. Flu olmasın o halde. Ne demek istiyorum? Geçmişte eğer bir depresyon hastası isem ve bunun tedavisi için gerekli danışmanlıklarımı almadıysam bu durumu halletmiş sayılmam. Z kuşak dediğimiz çağdaki insanların özellikle kimilerinde şöyle bir tutum var: “İşte bizim oğlan evlenince düzelir.” efendim böyle bir şey yok. Bu bir insan derisi değil. Her kanadığından tekrardan yarasını kendi düzeltsin, kabuk bağlasın ya da ne bileyim üfleyince geçsin. Bu bir insan! Ailelere burada tekrar söylüyorum büyük rol düşüyor. Lütfen çocuklarınızın psikolojik rahatsızlıklarını evlilik ile kapatmaya çalışmayın. Evlilik bir ilaç değildir bu duruma karşı. Daha sonra ergenlikte ya da çocuklukta hal olmayan bu sorunlar yetişkinlikte başkalarının hayatlarına mal oluyor.
- “Davul bile dengi dengine” atasözü gerçeği yansıtmakta mıdır? Çiftler arasında denge nasıl olmalıdır? Eş seçiminde dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir?
Davul aslında ne olduğuna bağlı biraz bence. Davul eğer patlak ise oynayana da oynatana keyif vermez. Yama da yapsan bir yere kadar. O yüzden çiftler arasında ilişkinin nasıl devam ettiğinden çok nasıl başladığı da önemlidir. Eğer ilişki de daime “Ben” diye başladıysanız burada bir dengeden bahsedemiyoruz. Biz olmak ben olmaktan daha önemli olması gerekiyor. Zaten “Biz” olanlar bu ilişki de daha çok balans ayarlarını iyi yapabiliyorlar. Hiç kimsenin birbirini ezmeye ya da birbirlerini diğer çiftlerden daha iyi görmeye hakkı yoktur. Bugün iyi olan siz dengeyi kuramayıp o kıyasladığınız çiftten daha da kötü olabilirsiniz. Bu nokta da iletişim de dengeli bir şekilde kurmak çok önemli kişiler öncelikle tartışma esnasında birbirlerine saygı duymalı ve birbirlerine gerçekten de değer veren bireylerle birlikte olmalıdır. Yoksa birbirlerini değersiz, vasıfsız hissettiren çiftler zamanla kendilerinde de öyle olduklarını göreceklerdir.
- Bir aile danışmanı olarak çift terapisi de yapıyorsunuz. Çiftlere yönelik uyguladığınız terapide nelere dikkat ediyorsunuz?
Öncelikle terapilerimde her iki tarafa da söylediğim burada bulunmanız nedeni lütfen birbiriniz aşağılamak ya da birbirinize karşı ego yarışı yapmak olmasın. Ben bunun hakemliğine yapmam. Bu sınırları öncelikle çizmek benim görevim olduğunu düşünüyorum. Zaten şöyle bir durum var buraya gelme nedenin eğer şu ise: “Sen yine haksızsın sana demiştim.” ise ona aynen cevabım şöyle oluyor: “Tamam o haksız ama haksız bir kadının eşisin.” bu sende ne hissettiriyor? Dolayısıyla demek istediğim ama burada tedavi olmalı karşımızdaki bizim can yoldaşımız ona yaptığımız haksız kendimizedir aynı zamanda. Hiç birimizi eşimizin haksız ve güçsüz olmasını istemeyiz özellikle de karşımızda.
- Çiftler arasında yaşanan en büyük sorun size göre nedir?
Çiftler arasında aslında yaşayan en büyük sorun anlaşılamamak. İletişim noktasında birbirlerini daima yargılayan, birbirlerine sözlerine geçirmeye çalışan çiftler. Anlaşmaktan ziyade daha çok kabul ettirmeye yönelik olduğunu görüyoruz. Bir de kıskançlık kesinlikle bu noktada çok önemli. Neden kıskanır insan? Bir durup düşünmek gerek ya da düşünüp durmak. Eğer karşında ki insan ile bir yola girdiysen ve sevdiğinden emin isen hatta onunda seni sevdiğinden emin isen bu durum artık kendisini fark ettirme çabasına giriyor. Net olmak lazım. Bir ilişki var seven belli sevilen belli. 3. kişileri katmak sadece sevgiyi azaltır. Aşkı azaltır. Her iki tarafa da fark ederseniz katan hiçbir şey yok.
- İkili ilişkilerde aşk gerçekten bitiyor mu?
Öncelikle çeşitli eğitimlerde ve sempozyumlarda yer alıyorum. Bu noktada klinik gözlemlerim ve vaka tecrübelerim bana bir zaman veriyor. Aşkın ömrü topu topu 6 (altı) ay daha sonra bunu daha da uzun bir zamanda değinmek isterim. Oksitosin dediğimiz güven ve sadakat hormonuyla ilişkinin devamı sağlanıyor. Belki de günümüzde en az salgılanan hormon mu diyelim?
- Çiftler ne zaman bir psikologa gitmelidirler? Danışanlarınızın sürece katkısı verimliliği nasıl etkiliyor?
Çiftler için öncelikle bir zaman dilimi vermek pek de uygun olmaz. Eğer çiftler arasında bir sorun var ise ve bu durum hal olamayacak seviyeye kadar ulaştıysa tam da bu noktada biz psikologların kapılarını çalıp bir hatır kahveleri içmelerinde fayda var. Çünkü sorunu kendi başlarında çözmeye çalıştıkça daha da büyüyor. Eğer bir de evli iseler sorunu flört ettikleri zamanda almaya başlıyorlar. Aman buraya dikkat! Burada kolları sıvıyoruz ve bir doktor edasında sorunlara neşter atıyoruz. Artı olarak bir de birbirlerinin geçmişlerini sorgulamaya başladılarsa ameliyat daha da büyüdü diyebiliriz. O yüzden onlara önerim bizim gibi profesyonellerin eşliğinde sorunlarını çözmeleri hem evlilikleri için hem de kendileri için daha da iyi olacaktır. Zaten onlarla bir test çalışması üzerinden baştan sona yaptığım aile ve evlilik Check-Up’ı ile en detaya kadar tarafsız bir şekilde sorunların çözümüne ulaşıyorum.
- Mutlu bir ilişkinin ve evliliğin sırrı size göre nedir?
Tamamen mutlu bir ilişki yoktur, kesinlikle arada bir tartışmalar olacaktır. Yalnız tartışmaların uzun sürmemesi ve en önemlisi de yatağa taşınmaması bu noktada çok önemli. Mutlu evlilikler “BEN” olurken, kendi kişiliğimize ve karşımızdaki kişinin kişiliğine zarar vermeden “BİZ” olmaktır. Bir diğer detay da insanların en fazla unuttuğu şey şudur: insanlar evlendikten sonra hala “SEVGİLİ” olduklarını unutuyorlar. Ama böyle bir şey yok. Evliyken de el ele tutuşup çılgınlar gibi dans edebilirsiniz. Sevgililik bitmeyen ve her istediğinde artan bir kurumdur. Ama dediğim gibi sen bu isteği ve arzuyu daima iri ve diri tutarsan bu hiçbir zaman kaybolmaz. Su gibi bir şeydir sevgililik. Bakın yıllardır içiyoruz hala bitmiyor daha da çoğalıyor.
Son olarak eklemek istediğim:
İlişkilerinizde birbirinize olan sevginiz de su gibi olsun devamlı şarıl şarıl akıcı ve sonsuz, hiç bitmeyen…
Beni ağırladığınız için teşekkür ederim. Benim için çok keyifli bir sohbet oldu. Çok konuşur, çok fazla anlatırım. Sabrınız için ayrıca teşekkür ederim. Tekrardan sağlıklı, mutlu, huzurlu kalın.
İzin verirseniz tek kelimeden oluşan tek kelimelik cevaplı sorular sormak istiyorum.
Aşk: Görme kusuru.
Evlilik: Görme kusurunun tedavisi.
Aile : “BEN” olmaktan çıkıp “BİZ” olma becerisi.
Uzman Psikolog Barış Yılmaz İletişim Bilgileri: