Günümüzde de sık sık yaşanılırken birbirine karıştırılan iki kavramdır aşk ve bağımlılık. Bağımlı ilişki yaşayan kişilerin büyük bir kısmı bunu aşk zanneder. Aşk; her insan için tanımı farklı olan bir duygudur fakat kısaca genelleme yaparsak iki insanın birbirine karşı hissettiği güçlü çekim, derin sevgi ve “bağlılık” hali diyebiliriz. Bağımlılık ise karşıdaki kişiye muhtaç olmak, özgür olamamak demektir. Oysa aşkta hatta diğer tüm ilişkilerimizde karşımızdaki kişiye bağımlılık değil bağlılık duymalıyız çünkü bağlılık özgürce sevgi ve saygı duymaktır.. Bu iki kavram çoğunlukla uzun süren ilişkilerde karıştırılır.
Dışarıdan bakıldığında düzeni oturmuş birbirini çok iyi tanıyan iki insan fakat iç yüzeyinde artık nefes bile almayan birbirini hiç tanımayan iki insan. Kimi zaman karşılıklı bir bağımlılık süreci yaşanır bu tarz durumlarda kişilerin ikisi de ilişkinin dinamiğinin bu olduğunu düşünür suya sabuna dokunmadan devam ederler. Kimi zaman taraflardan biri yoğun bağımlılık yaşarken diğer taraf bir şeylerin ters olduğunu düşünür ve kendisine “Neden buradayım?” sorusunu sormaya başlar.
Aşk ve bağımlılığı birbirinden ayırmak çok zor bir düşünce sürecidir. Bu ayrıma varmak isteyen kişinin kendi kalbinin en derinlerini açması ve kişinin kendisi ile yoğun ve zorlu bir yüzleşme yaşaması gerekir. Güçlü bir ikilem yaşanır bir yanı “İlişki işte yaşa gitsin, bildiğin yerden ayrılma suyu bulandırma. Ne gerek var heyecana, aşka kim kavuşmuş? Kavuştuysa bile mutlu olmuş? Şimdi buradan ayrılıp gül bahçesi buldun diyelim dikenleri de olacak, batacak ve canını yakacak.” derken diğer yanı “Sen farklı bir gerçeklik yaşamalısın. Sana gül bahçeleri vaat edemem belki hiç kavuşamayacaksın, hayal kırıklığı yaşayacaksın bu çok zor bir yol olacak. Yalnız kalacaksın, şimdi gidersen kimse olmayacak yanında seni suçlayacaklar hep düzen bozmakla. Ama sonunda dünyayı durdurup, dikenin eline batması bile anlamlı olan, her sabahın ilk sabah olduğu bir güne uyanabilirsin.. Sen buraya ait değilsin, ait olduğun gerçekliği bulmalısın.”
İnsanlığın en temel ihtiyaçlarından birisi güvenliktir. Çoğu zaman bildiğimiz için konumumuzu terk etmeyiz çünkü kötüde olsa mutsuzda olsak hatta belki yeterince güvenli bile olmasa herhangi bir risk almamıza gerek yoktur, tanıyoruzdur. Yüzleşmeyi yaşayan kişi kendisini bu en temel ihtiyacından mahrum bırakacağını bilir belki de bu sebeple en büyük kavgasını kendisi ile verir. Yaşadığı bu içsel süreç davranışlarına ve duygularına da yansıması oldukça bir yandan da partner ile çatışmalar başlar. Bu yol ayrımının geldiği noktadır ya düzenini bozmayacak ya da ilk anlamlı sabahını yaşayacaktır. Hayatta her zaman seçimler yaparız, belli yol ayrımlarına geliriz fakat en zorlandığımız seçimler duygusal ve ikili ilişkilerdir çünkü sonunda negatif bir duyguyu da yoğun bir şekilde hissetme ihtimalimiz vardır. Oysa herkes her zaman pozitif duyguları yaşamak ister negatifleri kabul etmez ama üzülmeyen biri mutluluğun değerini bilmez. Bazen çok üzülmek, yalnız kalmak ve acı çekmek gerekir bu duyguları da yaşadığımızda ve tükettiğimizde yanımızdaki kişinin kıymetini bilir, mutluluğun tadını çıkarır ve huzuru yaşarız. Hayat tüm duyguların bütünüdür, tüm renklerdir..
Unutmayın ki aşk varsa bunu en iyi siz bilirsiniz çünkü aşk kendini hissettirir ve yine eğer aşk sanılan şey bağımlılık ise bunu da siz fark edebilirsiniz. Kalbinizin en derin kapılarını kendinize açın ne demiş Şems-i Tebrizi “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?”.