Kaygı, kişinin korku verici veya tehdit edici bir duruma karşı vermiş olduğu ruhsal ve bedensel bir tepkidir.
Kaygı bozukluğu; herkeste var olan kaygının daha yoğun ve kişinin işlevselliğini önemli derece etkileyen bu duruma kaygı bozukluğu denilmektedir.
Kaygı bozukluğu, gece ıssız bir sokakta yürürken içinde bulunduğumuz kaygı bizi korur ve bizi evimize yönlendirir. Burada yaşanılan kaygı işlevi olan, bizi koruyan bir kaygıdır. Ancak gündüz, herkesin olduğu bir ortamda gece gösterdiğimiz gibi kaygılanmak ve hemen eve gitmek işlevini yitirmiş bir kaygı olabilir.
Kaygı bozukluğu durumuna bir başka örnek vermek gerekirse yangın alarmı örneği: Duman dedektörü hassas olan bir alarm, sigara dumanında da çalmaya başlar bu yanlış bir alarmdır. Ama kişiye yangın alarmı çaldığı için direkt kaçınma davranışı yaşattırır ve kişileri yanıltır. Kaygı bozuklukları da bu duruma benzetilebilir. Yerinde duyulan kaygı bizi korurken, ortada tehdit yokken duyulan yoğun kaygı bizi sürekli yanıltır ve yanlış baş etmemize yol açar. Yetişkinlerde sıklıkla görülen kaygı bozukluğu çocukluk döneminde de karşımıza çıkmaktadır. Yetişkinlerde olduğu gibi çocukların da bazen yoğun bir şekilde belirli bir duruma karşı kaygı/korku yaşadığını ve bununla baş etmek için uygun olmayan yöntemleri seçtiklerini görürüz.
Kaygı Bozukluğunun Belirtileri Nelerdir?
Çocukluk döneminde yaygın olarak;
- Sosyal anksiyete (kaygı) bozukluğu,
- Ayrılma anksiyetesi (kaygısı),
- Yaygın anksiyete (kaygı) bozukluğu,
- Özgül fobiler görülmektedir.
Çocuklarda yaşıtlarına oranla belirli durumlara karşı yoğun kaygı yaşaması ve bu kaygıyı yönetmekte zorlandıkları ve işlevsiz baş edim yöntemleri geliştirirler.
Ayrılık kaygısında, çocuk ona bakım veren kişiden ayrılma konusunda yoğun kaygı yaşar. Genellikle bakım verenin onu terk edeceğine, bir daha göremeyeceğine, onlara ve kendisine bir şey olacağına dair yoğun kaygı yaşar. Tüm bunlara bağlı olarak bakım verenini bırakmak ondan ayrılmak istemez. Okula gitmek gibi zorunlu ayrılması gereken durumlar da ise yoğun kaygı yaşar ağlar, içine kapanır.
Sosyal kaygıda, çocuk kendi yaşıtları ile ilişki kurmaktan, iletişim halinde olmaktan ve performans sergilemekten kaçınır ve aşırı kaygı duyar. Bu çocuklar okuldaki öğretmenler tarafından genelde sessiz, çekingen ve katılımı az çocuklar olarak tanımlanırlar. Sınıf içinde kendilerini göstermekten, kendi fikirlerini söylemekten, oyun oynamaktan, sıklıkla kaçınırlar.
Yaygın kaygıda, çocuk her konu hakkında sürekli kaygı duyar, tehlikeli-tehlikesiz ayrımını yapamaz. İzlediği haberden, arkadaşlarından duyduğu her şeyden, hemen kaygıya kapılırlar. Olumsuz her duruma karşı aşırısı hassastırlar. Yaygın anksiyete bozukluğu olan çocuklarda, genellikle kendi sağlıkları ve ailesindekilerin sağlıkları hakkında aşırı kaygı görülür.
Özgül fobiler de ise çocuk sadece spesifik bir nesneye aşırı kaygı duyar ve obje ile karşılaşmaktan sürekli olarak kaçınır. Buna örnek verecek olursak, hayvan fobileri, kan-hastane fobileri, uçak fobisi gibi.
Peki Aileler Bu Durumlarla Karşılaşınca Neler Yapmalı?
Öncelikle çocuğun kaygılandığı durumu görmezden gelme, korkulacak kaygılanacak bir durum yok gibi tepkiler verilmemelidir. Bu duygu bedeninde şu an nerede, bana gösterir misin?
Kaygısı her neyse, “Kaygılı görünüyorsun hadi gel kaygılandığın şeyin resmini çizelim, nasıl bir şeye benziyor, neresi ağrıyor, bu kaygılı durumunun kokusu olsaydı ne olurdu?” gibi kendi kaygı duyumlarını tanımasına bedeninde neresinde olduğunu onun da görmesine yardımcı olabilirsiniz.
Eğer kendinizi ebeveyn olarak kaygılı olarak tanımlıyorsanız, çocuğunuzun kaygısız olması kaçınılmaz bir durum olabilir. Üstünden gelinemeyecek işlevselliği aşırı bozulmuş kaygılarda da, bir uzman desteği alınmalıdır.